İSTİVÂ

İstivâ, seviy veya sivâ’dan. Seviy, seviyye/seviye, eşit, düz; sivâ, başka, gayri/gayr. İstivâ, alâ (على) ile kullanılırsa, kuşatma, bişeyin üzerine (ve içine!) yerleşme. Alâ (على), yüksek, ulu, yüce. “Er-Rahmân-u ale-l arş’i stivâ.” (20/5) Rahmân, arşı kuşatmıştır, arştan yücedir, arşın üstündedir. Sübhane Rabbi’yel A’lâ (اعلى). A’lâ, alâ (على)’nın ism-i tafdili, çook yüce, çook ulu, demek. Rab, arşa eşit, arşla aynı seviyede veya arşa ‘içkin’, arşın ‘içinde’ olsa, istivâ ile birlikte alâ (على) kullanılmaz, O’na a’lâ (اعلى) denmezdi. 

İstivâ, ‘hem içerde hem dışarda = her yerde olma = bulunma’ demek; bu hâl, ancak arştan (ve arştakilerden) a’lâ (اعلى) olan, Allah için mümkün. Allah, Zât olarak ne arşın içinde ne de dışında = her “yer”de; Sıfat olarak hem içerde hem dışarda. O’na bir “yer” (ve zaman) izafe etmek mümkün değil; O, zamandan ve mekândan münezzehtir. Münezzeh, nezih, berî olma; yer ve zaman, nezih ve berî değil, kirli.

Kirli akıl (= batı aklı ve bu akıldan beslenen akıllar), bunu kavrayamaz. Bunun için temiz akla ve temiz kalbe ihtiyaç var. İstivâ, İslâm Kelâmının en zor konusudur. Yunandan etkilenen kelâmcılar, ‘istivâ haktır (ma’lumdur!) ama mahiyeti (keyfiyeti = nasıllığı) bilinemez.’ demişlerdir. Haklılar. Onu (istivâyı), batı aklı bilemez; onu kavramak için, akl-ı selîm ve kalb-i selîm şart; kişiyi imana götüren de akl-ı selîm ve kalb-i selîmdir.

...

Kasas 14 ve Fetih 29.

“Ve Ona (Mûsâ’ya) güçlü çağına erişip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İyileri işte böyle ödüllendiririz.” (28/14)

Âyette, ‘güçlü çağına gelip olgunlaşınca’nın karşılığında kullanılan kelime : İstivâ.

Fetih, 29’da (da), Mü’minlerin vasıfları zikredilirken, “onların Tevrat’taki vasıfları da filizini çıkaran, sonra kalınlaşan, sonra da gövdesinin üstüne dikilen (= festevâ) ekin gibidir.”, denir.

Bunlar (bu iki âyetteki istivâlar), neyi gösterir?!.

Mükemmelliği, kemâli ve “olgunlaşmayı”!. 

Rabbin arşı istivâ etmesi, arştan ve arşın içinde bulunan her şeyden MÜKEMMEL olmasıdır. Çünkü, arşı da arşın içinde bulunan her şeyi de O yaratmıştır. Yaratan, yarattığı şeylerden üstün = alî (على) ve a’lâ (اعلى) olmaz mı?!.

“Sübhâne Rabbi-ye-l A’lâ.”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET