AMME (عم)

Umumî (genel) manasındaki amme’den değil, 78. sûreden söz edeceğim.

Amme, 78. Sûrenin ilk âyetinin ilk kelimesi; açılımı : an (عن) ve mâ (ما); ân, harf-i cer; mâ, ne anlamındaki soru edatı. “Amme yeteséelûn” demek, ‘an-mâ yeteséelûn’ demektir; anlamı : birbirlerine (daha) neyi/neleri (neden) sorup-suruş/(t/d)uruyorlar?!, demek.

O büyük haberi mi = o büyük haberden mi?!. “an-in nebe-in azîm.” (78/2.)

Ki onlar bu konuda aslâ anlaşamıyorlar. (78/3)

Hayır, kesinlikle yakında anlaşacaklar!. (78/4)

Tekrar tekrar söylüyorum ki, kesinlikle yakında anlaşacaklar!. (78/5) 

Onlar :

Bizim yeryüzünü kendileri için bir “döşek” kıldığımızı, (78/6)

Ona (= o yeryüzüne) dağları kazık yaptığımızı, (78/7)

Kendilerini erkek ve kadın olarak çift yarattığımızı, (78/8)

Onlara uykuyu istirahat; geceyi de örtü kıldığımızı, (78/9-10)

Gündüzü de mâişet (geçim) zamanı yaptığımızı, (78/11)

Üstlerindeki göğü de yedi kat yarattığımızı = göğe yedi sağlam kubbe diktiğimizi, (78/12)

Ona (o gökyüzüne) pırıl pırıl yanan bir kandil (Güneş) astığımızı, (78/13)

(O gökteki) bulutlardan şırıl şırıl akan yağmurlar akıttığımızı = yağdırdığımızı, (78/14)

Onunla (= o suyla) otları ve tohumları bitirdiğimizi = yetiştirdiğimizi; bu şekilde sarmaş-dolaş (rengârenk) bağlar-bahçeler (= cennetler = cennâtin) oluşturduğumuzu, (78/15-16)

Görmüyor mı?!.

Onlar için ve herkes için, iyiyi kötüden ayıran bir gün (= fasıl günü = yevm-ül fasl) mutlaka belirlenmiştir. (78/17)

O gün gelince, Sûra üfrülür (= emir verilir) ve herkes bölük bölük (= tıpış tıpış) gelir. (78/17)

Gökler kapı kapı açılır. (78/18)

Dağlar yürür, ortalık dümdüz (bir serâb) olur. (78/19)

“inne cehenneme kânet mirsâdâ; li-t tâğîne meâbâ” (78/20-21) Bu âyetler, çok farklı şekillerde çevrilmeye müsait. 1- Cehennem azgınlar (tâğîn) için pusudadır. 2- Cehennem bekçileri olan zebâniler pusuda beklemekte, o azgınları, o suçluları gözetlemekte. 3- Cehennem, o azgın suçlular için hazır tutulmakta.

Onlar orada uzuuun yıllar (= ehqâbâ) kalacaklar. (78/22) = “lâbisîne fîhâ ehqâbâ” = çoook uzun süre, ateş onlara libas (= elbise) olacak; lâbisîne’deki lâ, olumsuzluk lâ’sı değil, iki le/lâ. İlk le/lâ, tekid lâ’sı, ikinci lâ, libasın (elbisenin) ilk harfi olan le/lâ.

Orada onlar, ne (zerre) serinlik tadabilecekler ne de (bir yudum) içecek bişey bulabilecekler. (78/23)

Onların içeceği : kaynar su ve irin!. (78/24)

Bu, tam da onlara göre bir karşılık!. = onların dünyadaki yaşamlarının/yaptıklarının karşılığı!. (78/25)

Onlar, (dünyadayken) hesabı (= âhireti hiç) hesap etmiyor, hesaba katmıyorlardı. (78/26)

Âyetlerimizi de sürekli yalanlıyor/inkâr ediyorlardı. (78/27)

Bizim (söyledikleri ve yaptıkları) her şeyi tek tek yazdığımızı (= yazdırdığımızı) da bilmiyor, dikkate almıyorlardı. (78/28)

(Şimdi) Tadın  azabı! (bakalım) (Siz, dünyada azdıkça azdınız) Biz de (burada) sizin azabınızı azdıracağız/artıracağız!. (78/29)

Mutteqîler için ... (78/31-40)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET