DİLİN MANTIĞI
Siz buna söylemin mantığı da diyebilirsiniz.
Mantıkta, öncül doğru ise, sonuç (çıkarım) da doğrudur; yanlışsa, yanlış. Aynı şey, dil için de geçerlidir. Dili mantıklı kullanmak, budur.
Dil, doğru söz dizim (sentaks) ile başlar; doğru sentaksı da doğru konteks (= conteks = bağlam) belirler. Bağlam, hem geçmiş hem gelecektir. Kimileri bağlamı sadece geçmişe (sözün mâkabline) indirger; bu yanlış değilse, eksiktir. Doğru bir sözde hem mâkabl, hem mâb’ad bulunmalı. Mâbad, devam demek; devam etmeyen, bir amaç/hedef gözetmeyen söz, havada kalan bir sözdür. Denilebilir ki söze değer (güç, etki, vb.) veren, söylenen sözün hedefidir. Hedefin değeri = Sözün değeri.
Dünyaya değer veren (= dünyalık) bir sözün “dünya kadar”! değeri olur. Âlem söz konusu olunca dünya, çoook değersizdir. Bu âlem, astronominin âlemi değil; öte dünyayı da kapsayan bir âlem.
Hele de söz, Rabb-ül Âlemîn’i hedefliyorsa, o sözün değeri çoooook büyüktür. Kur'ân, böyle bir SÖZ’dür. O, dünyayı da, âhireti de düzenler. Onun “öncülleri de çıkarımları da” tutarlıdır. Onu hiçbir insanî mantık alt edemez. “İddianızda doğru iseniz, hadi Ona benzer bir söz (sûre) getirin.” (2/23. 10/38. 11/13.)
Kur'ân, tüm insanlara seslenir; geçmişe (= tarihe, mâkable, eski kavimlere) de gider, şimdiden (bizden) de söz eder, gelecekten (âhiretten, mâb’adden) de söz eder. Hem de bunu kısacık bir cümlede (âyette) özetler. (Bknz. 51/16.)
Kur'ân’ın “mantığını”! çözmek için, Aristo mantığını (= Batı aklını) terk etmek, fıtrata dönmek şart.
Yorumlar
Yorum Gönder