İHRÂCÂT-İDHÂLÂT

Dış alış-veriş. 

Aldığımız, verdiğimizden çok; verdiklerimiz de ikâme = ithal ikâmesi.

Aldığımız her mal ve fikir (düşünce), doğrudan bizim hayat tarzımıza (= yaşam biçimimize) yansıyor. 

Zaten her malın (veya ürünün) arkasında bir fikir (= düşünce = know how = khowledge) var. 

Düşünceler, kavramlarla üretilir. Her kavram (demokrasi, özgürlük, insan hakları, akıl/cılık, bilim, vs.) gibi, namaz kavramı da ithal, aslı/orijinali salât. Namazı, salât kavramı yerine kullanmak amacıyla Farsçadan (= Farslardan = Perslerden) ithal etmişiz; dolayısıyla da her “ürün gibi”! onun da anlam kaymasına uğraması, anlamının bozulması kaçınılmaz olmuş.

Salâtın anlamı, namaz olarak bozulunca, salâtın içi/içeriği (= kaplamı ve kapsamı) boşalmış; belirli bir “ritüele”! dönmüş/dönüşmüş. Oysa, salâtta bu ritüeli (namazı) karşılayan anlamın yanında, çook daha zengin ve derin anlamlar da var. Bu zengin ve derin anlamlar kaybolunca, namaz bizi fahşâdan ve münkerden alıkoyamaz hâle gelmiş; çünkü esas kaynağı olan Rab’le irtibatı kopmuş.

Ne demek, Rab’le irtibatı kopmuş?!. Namaz, Rab’le irtibat kurmak için kılınmıyor mu?!. Evet ama bu irtibatın semantik (bilgi/bilinç) yanını namaz karşılamıyor; salât kelimesinde (= kavramında) bu anlam, çook daha güçlü.

Şöyle :

“Hüve-llezî yusallî aleyküm ve melâiketuhû liyuhriceküm min-ez zulumâti ile-n nûr... Allah ve melekleri sizi karanlıklardan aydınlığa (nûra) çıkarmak için salât ederler...” (33/43) “inne-lAllah’e ve melâiketehû yusallûne ale-n nebîy; ya eyyühellezîne âmenû! Sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ. Allah ve melekleri Nebî’ye salât ederler. Ey iman edenler, siz de Ona salât edin, selâm verin ve teslim olun.” (33/56)

Buralardaki salâtları namaz (kılın) şeklinde mi anlayacağız?!. Hayır. O salâtlar, yardım edin, destek verin ve destek alın!, anlamındadır. Öyleyse salât, İslâm davasını dava kabul etme ve bu davayı ayakta tutma için “kılınır” (= ikâme edilir). Beş vakit kıldığımız namaz, bu davayı unutmama ve bu davaya bedenen ve ruhen (fikren) hazırlıklı olma bilinci/şuuru kazanmak ve bu konuda Allah’tan yardım dilenmek içindir.

Salâta böyle bakarsak, Allah ve melekleri bize de yardım eder.

Hz. İbrâhim (ve tüm Nebî-Rasuller), salâtı böyle anladılar. Onun (= Hz. İbrâhim’in) 14/40’daki duâsı bu anlama gelir. O/nlar, salâtı (= İslâm davasını) sadece kendi/leri ve evlâtları için değil, tüm insanlar (= insanlık) için bir eğitim-öğretim, bir bilinç/şuur kaynağı (vesilesi) olarak görüyor(lar)du. Bizler ise, kişisel bir borç olarak görüyoruz; namazın (salâtın) sosyal (siyasal) boyutunu görmüyor veya görmezden geliyoruz. Hâl böyle olunca da kıldığımız namazlarda “ruh ve şuur” yok; o namazlar bizi eyleme (sâlih amel işlemeye) sevk edemiyor.

Salâttan başlayarak, ithal ettiğimiz tüm kavramların “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” ekseninde yeniden ıslah edilmesi şart.

Fıtrî düzelme, fikrî düzelmeyle mümkün. Fıtratı bozan, -- bu, ister doğudan ister batıdan olsun -- yanlış ithâlât. İthal/ât yanlış olunca, ihraç/ât da yanlış (veya ikâme) olur/oluyor; ne girerse, o çıkar/çıkıyor.

Hep “cârî açık”! vermemiz ve dışa hizmet (kulluk) etmemiz bu yüzden. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM