DÜZEN KURMA

İster bir devlet olsun ister olmasın, istisnasız her toplumun iyi-kötü bir düzeni vardır. Bu düzen, yazılı veya yazılı olmayan kurallarla sağlanır. Bu kurallar, disiplin demektir. Evde, okulda, iş yerinde, camide, her yerde belli davranış kuralları olur; kurallara uymayanların cezasını ya toplum ya da organize bir yapı olan devlet verir; devlet, her alana dair kurallar (= yasa, yönetmelik ve tüzükler) koyar, onlara uymayanları cezalandırır.

Evdeki, okuldaki, iş yerindeki, camideki, her yerdeki kuralların birbirleri ile uyumlu olması gerekir; uyumlu olmazlarsa düzen alarm verir. Bunu, insanın özel ve kamusal hayatındaki düzen, diye de ifade etmek mümkün.

İslâmî jargonda/literatürde bu düzene din deniyor. İslâm’da (= İslâm dininde), yaşamın her alanına dair (ailevî, sosyal/toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel) bütün kurallar, hiyerarşik bir bütünlük ve tutarlılık arz ederler. Çünkü İslâm, hayatı bölmez, hatta bu hayat sonrası hayatı (âhireti) da tamamlayıcı bir bütün olarak görür; hayatı burada bitirmez. Ölüm, bir bitiş değil, yeni bir başlangıçtır. Burada yapılan haksızlıkların (= kural ihlâllerinin, disiplinsizliklerin) karşılıkları (cezaları) burada verilemeyebilir; bu, hesabın kapandığı anlamına gelmez.

Âhireti (= İlâhî hesabı) hesaba katmayan bir düzen, hakkaniyeti (adâleti) tam sağlayamaz. Çoğu kimse, adâletin burada sağlanmasını talep eder; (belki) haklılar, ama insanlar, haksızlık yapanların (haksızlığa sebep olanların), haksızlığa uğrayanların niyetlerini, yapılan haksızlığın nedenlerini ve kişilerin backroundlarını (= geçmişlerini) tam olarak bilemezler; bu yüzden yanlış (tam âdil olmayan) kararlar verebilirler.

İslâm (= Allah) dışında hiç kimse veya hiçbir düzen, insanın iç dünyasına giremez, vicdanına seslenemez. Ayrıca, burada, kişiler ve düzenler, İslâmî düzen dahil, ilelebet yaşamaya devam etmiyorlar; çoğu kimse, devletler dahil, haksızlık yaptığı kişilerle helâlleşmeden ölüyor...

Bura/sı, haklı ile haksızın = iyi ile kötünün birlikte yaşadığı bir dünya. Ötede bunlar ayrılacak; iyiler için artık disiplin diye bişey olmayacak; kötüleri ise çook sert bir disiplin (= zebâniler) bekliyor olacak.

Buranın düzeninde, bu İslâmî bir düzen de olsa, tam ve mükemmel bir adâlet sağlanamaz. Tam ve mükemmel adâletin sağlanacağı düzen, ötede kurulacak. Burası, geçici; İslâm, bu geçici dünyada bile adâlet için var, ama esas adâleti ötede, büyük mahkemeden sonra tahakkuk ettirecek. 

Müslüman, ne kadar çalışırsa çalışsın, en âdil düzeni (devleti) kurduğunu sansın, yine de burada tam adâleti sağlayamaz. O (= Müslüman), her şeye rağmen burada adâletten yine vazgeçemez ama esas/asıl adâletin öbür/öte dünyada sağlanacağını düşünerek yaşar.

İnsanoğlu, tam ve mükemmel bir düzenin nasıl kurulduğunu öteye gidince görecek. Burada, böyle bir düzenin kurulması, bence de “ütopya veya distopya”. Ütopyayı, iyi = kimsenin kimseye haksızlık/kötülük etmediği bir düzen için; distopyayı, kötü, berbat bir düzen için kullandım; zaten bu kavramlar, devlet felsefesinde böyle/bu şekilde kullanılıyor.

...

Bir düzen (aile, toplum veya devlet) içinde yaşamak, belirli kurallara uymak ve birilerine itaat ederek yaşamak demek. Elbette Allah’a (= Allah’ın kurduğu düzene/dine) itaat edenlerle birlikte yaşamak (= Müslüman bir toplumda = devlette yaşamak) ideal; ama ortada böyle bir toplum ve devlet yoksa, elden geldiğince (= güç yettiğince) Allah’a (= Allah’ın kurduğu düzene/dine) itaat etmeyenlere itaat etmemek, “sizin dininiz size, benim dinim bana” demek, en akılı ve en tutarlı davranış. Karışık (= mixed) yaşam, hem kafaları karıştırır hem de hayatları; ayrıca böyle bir yaşamın hesabını vermek de çoook zor...

“Qul : Yâ eyyühel kâfirûn, lâ ea’budu mâ tea’budûn. ... leküm dînüküm ve liye dîn.” (109/1-6)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET