HEMZ & LEMZ
Hemz’den hümeze; lemz’den lümeze. Hemz, sözle/dille mahmuzlamak/kışkırtmak, dedi-kodu = gıybet etmek, arkadan konuşmak, ayıp-kusur aramak, ayıplamak. Lemz, kaş-göz, el-kol ve baş hareketleri ile alay etmek, küçümsemek.
Bunları yapanlara veyl = yazıklar olsun. “veyl-ül likülli hümezeti-l lümeze/h.” (104/1)
Kim yapar bunları?!.
Malına (parasına) güvenen, üst-üste mal biriktirip sayan/yığan. “ellezî cemea mâlen ve addede/h.” (104/2)
O, malının kendini ebedî kılacağını (kurtaracağını) sanar. “yehsebü enne mâlehû ehlede/h.” (104/3)
Allah’a değil, malına güvenir. Allah’ı değil, malı (= mal biriktirmeyi) sever. Onun kalbinde mal sevgisi, Allah sevgisinden büyüktür...
O, kesinlikle hutameye atılacak. “kellâ leyünbezenne fil hutame/h.” (104/4)
Hutame nedir, bilir misin?!. “ve mâ edrâke fil hutame/h.” (104/5)
Allah’ın tutuşturduğu ateş!. “nârullah-il mûgade/h.” (104/6)
O öyle bir ateş ki, gönüllere (kalplere) işler. “elletî tettaliu al-el ef’ide/h.” (104/7)
Burada onların gönüllerinde (kalplerinde) mal (sevgisi) vardı; o mal, onların kalplerini (= gönüllerini) kaskatı (= taş gibi) kılmış, merhamet bırakmamıştı. Bu yüzden onların kalbini ancak ateş yumuşatır. Onların kalbi burada yumuşamamış, onlar burada merhametle tanışmamıştı. Onları buna, ancak ateş muttalî kılacak!. (= tettaliu).
O ateş onları çepeçevre kuşatacak. “innehé aleyhim mu’sade/h.” (104/8) Onlar, ateş hapishanesine girecek, sokulacak. Onları ateş ıslah! edecek, yola getirecek!.
Orada çook sağlam sütunlara bağlı kalacaklar, oradan kaçamayacaklar!. “fî amedin mümeddede/h.” (104/9)
...
Burada hayatın anlamına muttalî olamayanları (= niye var olduklarını bilemeyenleri, “boş işler” ile oyalananları), orada ateş muttalî edecek!. (= tettaliu ale’ide/h.)
Ateş bizi muttalî etmeden, bir ân önce, biz kendimiz, kendi irademizle kendimizi muttalî edelim, niçin/neden yaşadığımızı bilelim = aklımızı başımıza alalım, derim.
Yorumlar
Yorum Gönder