NAMAZ, HAYAT ve ÖLÜM

‘Namazı hayata taşımak gibi bir yükümlülüğümüz mü var; bunu nereden çıkardın?!. Kafana göre hüküm veriyor, dini (= âyetleri) kafana göre yorumluyorsun.’ denebilir. Bu yazı, bunu gerekçelendirmek için kaleme alındı.

Önce, bu hükme (= karara) hangi âyetlerle vardığımı açıklayayım. Siz, âyetlerin tamamına bakın; ben burada, birkaç âyete vurgu yapacağım. Bunlar : A’raf, 205’deki âyetin sabah-akşam anlamına gelen “bil guduvvi vel âsâl” kısmı; İsrâ, 78’de, “eqım-ıs salât’e lidulûki-ş şemsi ilâ gaseqı-l leyl... = Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar salâtı edâ et/kıl!..” kısmı; Nur, 36’da bağlamda sözü edilen Allah’ın Nûru, sabah-akşam = “bil guduvvi vel âsâl” Allah’ın İsminin yükseltilmesine izin verdiği evlerdedir, kısmı; ve bu kalıbın bir benzeri “bükraten ve asîlâ”dır. Fetih, 9; Ahzab, 42 ve İnsan, 25’de geçer. Ahzab, 41 ile 42 (ve devamı, en azından 44’e kadar) beraber okunduğunda, “SÜREKLİ ZİKR”den söz edildiğini görürüz... ayrıca, Mearic, 23’deki “... alâ salâtihim dâimûn.” ibaresini/ifadesini de hesaba katarsak, benim bu hükme (karara = namazı hayata taşıma hükmüme) varmamı, yine de “garip”! (= keyfî yorum olarak)! karşılar mısınız?.

Karar sizin. Bir önceki nottaki son cümlemi tekrarlayarak yazıyı bitiriyorum. Namazı hayata taşıyamazsak, nasıl öleceğimizi bilemeyiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK