YOL


İnsan dünyaya geldiği zamandan öldüğü zamana kadar ‘biyolda’ yürür. Yürüdüğü bu yolun doğru mu eğri mi olduğunu bilmek ister, tüm çabalarına rağmen çoğu zaman bilemez ama yürümeye de devam eder. Gün gelir, ‘ciddî’ bir araştırmalara koyulur; başkalarına danışır; onların da yürüdükleri yoldan ‘emin’ olmadıklarını anlayınca, ‘Bir Bilen’ olarak yolu Rabbine uğrar, Rabbinden yardım dinlenir. Rabbi ona ‘Benim sana gösterdiğim yol, ‘doğru yoldur.’, (Enam, 153) Ben hata yapmam. Benim yoluma girmek için Bana inanmalısın.’, Benim yolumda cehd eder, gayret gösterirsen seni Bana ulaştıracak ‘yollara’ ulaştırırım.’ der. (Ankebut, 69)

Yol mu, yollar mı?

Hem yol hem yollar, önemli olan istikâmet!. Yol ya da yollar ‘biyere’ varır, yolun/yolların, ‘oyere’ varabilmesi istikâmete bağlı. İstikâmet, doğru yön demek. Allah, bir çok yönden gelen insanlara dosdoğru ‘bir ve bir çok yol’ gösteriyor, bu yol/lar tabiri caizse çok şeritli bir otobana (anayola) dönüşüyor ve o otobanda yürümeyi/yol almayı da kişilerin kapasitelerine ve imkânlarına göre ‘bölmüş/belirlemiş’ ama istikâmetlerini bozmamış; kimi yürüsün, kimi koşsun istemiş!. Sırat-ı Mustakîm'e (doğru otobana) girmeyen diğer tüm yolları da ‘eğri/batıl’ saymış. O yolun sağına ve soluna da insan iradesine saygısından giriş-çıkış noktaları koymakla beraber kırmızı çizgiler de çekmiş : helal-haram. Yola girişi, yolda olmayı, yolda kalmayı imana ve takvâya bağlamış (salih amel); çıkışı ise, imandan ve takvâdan uzaklaşma olarak görmüş. Yolda olan ve kalanlara ‘nimet vermiş=en'amte aleyhim, yoldan çıkanlara ‘kızmış, gadab etmiş ('mağdûbi aleyhim ve leddâllîn.') Kitab'ını ve Elçilerini de ‘yol rehberi’ olarak bizlere göndermiş.

Elhamdülillah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET