ÇORBA


Genelde dünyada üretilen fikirlere/düşüncelere, özelde de “İslam dünyasında” “üretilen” fikirlere/düşüncelere baktığımızda, zihinlerin, her şeyin birbirine girdiği tadı-tuzu olmayan bir çorbaya benzediğini söylemek güç olmasa gerek.

Düşünce akımları... düşünceler kısa ya da uzun bir dönemde trend (moda) oluyorlar, az ya da çok (etkili ya da etkisiz) izler bırakıyorlar, kimi kalıcı oluyor kimi de kaybolup-gidiyor; kalıcı olanlar, sadece dinlerin sabiteleri, dinlerdeki sabiteler. Dinlerin değişkenleri üzerinden de bir sürü polemikler üretiliyor, değişkenler konusunda elde malzeme çok; herkes elindeki malzemeye göre kendi damak zevkine göre çeşit çeşit çorbalar yapıyor; bu değişkenler de çoğu kez sabiteleri gizliyor, sabitelere kılıf oluyor.

Ne demek istiyorum?

Dünya fikir/düşünce tarihi çok geniş; ben, İslâm düşünce tarihine çok genel bir bakış atarak bu “çorbanın” şöyle bir tadına bakmayı deneyeceğim.

Şahsen ben, katılırsınız-katılmazsınız, Efendimiz dönemini İslâm’ının “oluşma ve olgunlaşma”; ilk dört Halife dönemini İslâm’ın “kendini dünyaya gösterme/ispatlama”; sonraki dönemleri de “değişme ve dönüşme” dönemi olarak görüyorum.

İslâm, dünyaya, dünya kültürlerine açılınca, o kültürleri etkiledi ve onlardan da etkilendi; sabitelerde ısrarcı olunmayan yerlerde daha çok etkilendi. Bu etki zamanla sabitelerde de “değişmeye” hatta “bozulmaya” yol açtı.

Sabiteler nelerdir? İman esasları, ahlâk kuralları ve keyfilikten uzak yaşam.

İslâm düşüncesinin oluşumu, İslâm anlayışlarında çeşitlenmeyi de beraberinde getirmiştir. Fıkhî ekoller, sufî yaklaşımlar, siyasî manevralar... bunların hepsi İslâmî yorumlar, köklerini İslâm’dan alan akımlardır. Mu'tezîlîler, Ehl-i Hadis, Mürcie... Çok çeşitli tasavvuf okulları, “sapkın”! olarak nitelenen kalenderîlik, kadıyânîlik, haydârîlik, bahâîlik gibi akımlar, kurumsal tasavvufa karşı çıkışlar, kural tanımaz, toplum dışı (sapık addedilen) bireysel protesto biçimleridir. (geleneksel hippiliklerdir.).

Sapıklığa (sapkınlığa) herkes kendi penceresinden bakar. O gün oradaki hâkim düşünce ve yaşayış paradigması (anlayışı) neyse, o anlayışa uymayan tüm anlayış ve yaşayışlar “sapık/sapkın” olarak addediliyordu, bugün de böyledir. Resmî düşünceye, resmî din anlayışına, toplumun benimsediği kurallara, yasalara karşı çıkanlar, o anlayışları benimseyenler tarafından “sapık ve sapkın” ilân edilirler.

Geçmişte kalenderîlik, haydârîlik gibi tasavvuf akımları “anarşizm tipi özgürlük” akımlarıdır; mülk edinmeye, evlenmeye, toplumsal kurallara karşı çıkışlardır; hatta onlar şeyhin kural koymasına, şeyhliğe (bir kurum olarak tarikata, sûfizme), toplu ibâdete de karşıdırlar. Onlar için en büyük ibâdet, mahv, fakr hayatı yaşamak, kendine, dünyaya değer vermemek ve “Allah-u Ekber”! demekti. Bu dönemler kimine göre İslâm’ın ortaçağı, kimine göre de altın çağı (yaklaşık 1200-1500 arası) idi; bir tarafta  sefahat/safahat, diğer tarafta da sefâletin hüküm sürdüğü dönemler. Saraylar, hanlar, hamamlar; köleler, kullar, cariyeler. Müsrifler ve miskinler. Zenginler ve fakirler. Zalimler ve mazlumlar. Zorbalar ve güçsüzler. Mülk sahibi olanlar ve mülksüzler. Dünyaya tapanlar ve dünyadan vazgeçen/el-etek çekenler. Dünyalıklar, ahretlikler... ne dersek diyelim en az iki farklı görünüm, iki farklı dünya, iki farklı bakış, iki farklı düşünce ve anlayış. İfrat ve tefrit. Çeşitlilik. Dengesizlik. Salınım. Savrulma. Savruluş. Merkezin kaybolması, sabite/lerin yok olmaya yüz tutması. Sabiteler, merkez kaybolursa, çevre elemanları dağılır, sağa-sola savrulur; her şey çorba olur; yapı (şekil), tat-tuz bozulur.

Tadı-tuzu yerinde biçorba içmek istiyorsak, İslâm’ın ana ilkeleri (sabiteleri, iman esasları) ile oynamamalıyız; ana ilkeler üzerinde oynarsak, oralarda da yorumlar yapmaya başlarsak İslâm adına konuş(ul)anlar ağzımızın tadını kaçırır/kaçırıyor. 

Herkes kendi “şâkilesine” (ağız tadına) uygun çorba arıyor ama kimse “orijinal/özgün İslâm çorbasının” tadına bakmayı denemiyor; “o çorbanın” tadını alanlar başka çorbaları istemez deniyor ama kişi kendi ağız tadını o çorbanın tadına göre ayarlamıyor!.

Piyasada çorba çok; bu çorbaların birçoğunda da İslâm etiketi var.

Biraz dikkat!. Biraz insaf!. Biraz vicdan!.

Tamam, herkesin farklı ağız tadı olabilir ama kimse benim çorbam “en iyi” deme lüksüne/hakkına sahip değil, sadece bitadına bak diyebilir o kadar! ama sabiteleri (ana kolonları, ilkeleri) ile oynanmış, sabiteleri değiştirilmiş tüm çorbalar (düşünceler/fikirler) zehirlidir!.

İslâm, insanlık için “tertemiz bir çorba” yapmış ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Bu “çorbada” geçmişin (indiğinde Arapların iyi örfleri), bugünün iyi ve evrensel değerleri, geleceğin (gelecekteki iyi insanlık değerleri) iyi/faydalı malzemeler var, kötü/zararlı malzemeler ise yok; bundan dolayı “bu çorba” her dönem ve her zamanda rahatlıkla “içilebilir”. Faiz (emek vermeden yapılan parasal sömürü), haksız kazanç, kölelik ve câriyelik (insanın insana kulluğu (bu bir süreçti 23 senede tamamen kaldırılamadı ama kaldırılmak için o gün yapılabileceklerin azamisi yapıldı, ne yazık ki, çokeşlilik/çokevlilik ve kölelik konusunda Emevîler ile başlayan bir geriye dönüş yaşandı.) gibi insan ve toplum fıtratına uymayan değerlerin “bu çorbada” yeri olamaz. Her Allah'ın kulu, insanlık haysiyeti ve onuru ile orada (o çorbada) yerini alır; insan haysiyetini ve onurunu (Allah'ın dinini, kurduğu düzeni, insanlara sunduğu “bu leziz çorbayı”) önemsemeyenler de doğal olarak dışarıda kalır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET