ZAMANDA YOLCULUK

Muhayyilemi kullanarak zaman makinasına binip ‘hayalen’ tarihin ilk zamanına gittim, kötü ve kötülüğün izini sürüyorum. İlk noktam Cennet!. Bir Bahçe. Oradakiler buradakiler gibi somut değil, soyut. Tek tek insanlar ‘göremiyorum’ İnsanı/Âdemi, insanlığı ‘görüyorum’. İnsanda/insanlıkta hem iyi/iyilik hem kötü/kötülük var, ona yüklenmiş; ben kötünün ve kötülüğün izini sürmek için buraya geldiğimden (hayalen!) kötünün ve kötülüğün peşinde olduğum için (ağaca yaklaştığım için), ‘birden buraya düştüm, o güzelim bahçeden atıldım’ ve her şey somut hâle geldi. Şaşırdım!. Pişman oldum. Tövbe ettim, tövbem şartlı kabul oldu; o şart : ‘fiilen kötünün ve kötülüğün peşinden’ gitmeyeceksin, aklen bilebilir/gidebilirsin ama bu bilme, onu tanıyarak ondan uzaklaşmaya matuf olmalı.! dendi.

Ben de ‘tamam’ dedim. Şimdi yaptığım yolculuk kötüyü ve kötülüğü ‘tanıma/bilme’ yolculuğu, fiilen ondan uzak kalmak için...

Buraya düşünce, ilk kötünün ve kötülüğün, somut olarak, kıskançlık, haksızlık ve kan dökme şekline bürünerek Habil ve Kabil kıssasında olduğunu gördüm...

Daha sonra Nuh kavminde bu durumun aynı şekilde devam ettiğini, Nuh'un oğlu ve karısının da kötüler arasında olduğunu gördüm. İnsanlar artık iyi ve kötü diye ayrılıyorlardı; iyileri Nuh gemisine bindirmiş, kötüler ise suda boğulmuştu...

İyiler arasından İdris doğuya gitmiş, oradaki insanlara ‘iyide’ ısrar etmelerini söylemişti ama onların çoğu ahura-mazda, ehrimen ya da yin yang adı altında iyi ile kötüyü birbirine karıştırmıştı; orada iyileri ve kötüleri pek fark edemedim.

Bugün orta-doğu dediğimiz bölgeye (kutsal ya da altın hilale) geldim. İbrahim'le karşılaştım, O bana iyiyi de kötüyü de net bir şekilde gösterdi : "işte kötü! adı Nemrut, ona uyanlar da kötülüğü seçiyorlar... Ben, insanları iyiye/iyiliğe çağırıyorum.’ dedi...

Mısır'a doğru yol aldım, orada Musa ve Firavun ile (ve onların adamları/takipçileri ile) karşılaştım, İbrahim'den öğrendiğim için hemen Firavunun ve adamlarının kötü olduğunu fark edebiliyor; kötüyü ve kötülüğü yâni şeytanı/şeytanları ‘tanıyabiliyordum’.

Yolum Yunan'a uğradı; orada o kadar çok tanrı vardı ki onlar penteonda yaşıyorlardı ve insanlar onları iyi ve kötü olarak sınıflandırıyorlardı; adlarını bile sayamam, bunun için mitoloji kitaplarına bakmam lazım. Çaresiz kalınca kendine bir rehber tutayım dedim; önce Platon sonra Aristo adındaki iki kişinin rehberliğinde kötü ve kötülüğü tanımak için Olimpos dağına çıktım. Ne göreyim dersiniz!, tanrılar kendi aralarında kavga ediyorlar, kim iyi kim kötü belli değil; aynı durumun bir yansıması insanlar arasında da var. Buna ‘teoriya/düşünce’ düzeyinde ‘diyalog’ demişler, pratik hayatta ise savaşa savaşa küçük küçük site/şehir devletlerine bölünmüşler...

Biraz daha batıya, Hristiyan dünyasına gittim; İsâ'ya selâm verdim, aleyküm selâm dedi. Çok acı çektim diye yakındı!. O'nu 30’lu yaşında kötüler öldürmüşlerdi, hem de din adına!... Sonra da O'nu tanrılaştırmışlardı... Dünya karmakarışıktı...

Mekke’den bir ses duyuldu, yeni bir ses. Oraya dikkat kesildim, Muhammed adında biriydi konuşan. O konuşmadan önce, insanlar O'nu ‘emin/güvenilir’ bilir ve tanırken, konuşmaya başlayınca, ‘deli/mecnun’ demeye başlamışlardı. Merak edip, ‘ne diyor.?’ diye dikkat kesildim. ‘Şeytana uymayın, Bana uyun, Ben Allah'ın Elçisiyim.’ diyordu. Şeytan kim? diye sordum. Görmüyor musun, işte! dedi ve Ebu Cehil, Ebu Leheb, Velid b. Muğîre gibi kişileri gösterdi. Bunlar insanlara zulmeden insanlardı, öyle bir düzen kurmuşlardı ki, insanlar köle-efendi diye ayrılmış, birçok insan borç/faiz altında inim inim inler hâle gelmiş, babalar kızlarını ‘korkudan’ diri diri gömer hâle gelmişti... düzeni güya 360 put sağlıyordu, aslında bu kötü insanlar o putları kullanıyordu. Din, zulmün aracı olmuştu... Muhammed bu düzene ‘hayır’ diyen kişi idi, parolası/mottosu da ‘Lâ ilâhe illâ-l Allah'tı. Bu sözün söylenmesinden 23 yıl sonra Muhammed ‘öldü’!.

Çok geçmeden O’nun arkadaşları siyaset yüzünden birbirine düştü, sonra barıştılar ama kim haklı kim haksızdı (bu soru aynı zamanda kim iyi kim kötü sorusudur) sorusu bugüne taşındı; bir anlamda bugün de iyi ile kötü karıştı.

Yaptığım bu hayalî yolculuk iyiyi aramak için değildi, onu/iyiyi aramak çok zor, çok ciddî bir emek gerektiriyor, büyük ölçüde de ‘kişisel’; kötü ise artık evrensel olmuş, öyle tarihe ve zamana yolculuk yapmaya da gerek kalmamış.

Bugün önemli olan : iyiyi ve iyiliği aramak ve bulmak ve de iyi biri olmak...

(Bu yazı 10 Ocak 2021 de insaniyet.net de yayımlanmıştır.)

https://www.insaniyet.net/zamanda-yolculuk/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET