ÂHİRET

Âhiret inancımızda ciddî problemler var. Her şeyden önce âhireti bu dünyadan ayırıyoruz. Ayırmayalım mı, ayrı değil mi? Elbet ayrı ama herkes âhiretini buradan götürür, buradaki yapıp-etmeleri, âhirette yaşayacağı hayatı belirler; tabiî Rabbin İkrâm’ı “bonustur.”!. 

“Dünya, âhiretin tarlasıdır.” (Hadis-i Şerif). Burada ne ekmişsek orada onu biçeceğiz, bu kesin; nasıl burada ektiklerimizi Rabbimiz bereketlendiriyorsa orada da bereketlendirecek, 1=100, 1=700 (bire yüz, bire yedi yüz) belki de çoook daha fazlasını verecek, O, Cömert’tir; kötülüğe de misliyle karşılık verecek.

Bizdeki âhiret inancı büyük oranda dünyadan kopuk, dünyayı ayrı âhireti ayrı düşünüyoruz, genelde âhiret için çalışmıyoruz, âhireti düşünerek iş yapmıyoruz. Oraya gidince çoğumuz iflas etmiş tüccardan çook daha beter duruma düşecek; üstelik başkalarının günahlarını da yüklenecek!.

Oradaki hesapta küçük-büyük ne varsa değerlendirilecek; kimi sevinecek, kimi de keşke hesap/amel defterim bana verilmeseydi, bu yıkımı yaşamasaydım, toprak olup gitseydim diyecek. Aaahhh, keşke bi yolu olsa da tekrar geri dönebilsem de önce yaptıklarımın hiçbirini yapmasam diyecek; kimi de içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için burada bir ömür kazandığı/biriktirdiği dünya dolusu altını/malı fidye vermek isteyecek ama o altınları/malları (serveti) oraya götüremedi ki, hepsi burada kaldı!, neyi verecek?!.

Âhiretten kopuk yaşanan dünya, bizi aldatıyor, böyle yaşanan bir dünya oyun-eğlence, süs-gösteriş, övünme-böbürlenme, mal ve evlât çoğaltma yarışıdır. (Bknz. 57/Hadid, 20.)

Burada âhiret için yapılan her şey, Allah için yapılandır ve bunların hepsi kişiye eninde-sonunda dönecektir; biz bunları burada bir “kayıp”! zannetsek de. “Kendinizin hoşunuza gitmediği, beğenmediğiniz şey(ler)i iyilik diye başkalarına vermeyin, infak etmeyin!...” diyen âyet (2/Bakara, 267.) bize bir uyarı olsun; hoş, hoşumuza gitmeyen şeyleri de vermiyoruz, ancak eskimiş, işe yaramaz hâle gelmişse elimizden çıkarmak için veriyoruz; âhireti filan düşündüğümüz yok!, hesaplar hep bura/sı için.

Âhireti düşünmeden yaşadığımız için hırsımız, açgözlülüğümüz, bencilliğimiz bizi esir almış vaziyette; nerde üç-kuruş varsa oraya koşuyor, üç-kuruş için beş para etmez adamlara dalkavukluk ediyoruz.

Böyle bir hayatın bedeli çoook büyük olacak ve o bedelin de altından kalkamayacağız.

Ne garib! ki, âhirete herkes inanıyorum diyor ama âhiretin bir aqıbet/son olduğunu bilmeden, bildiğini söyleyenlerimiz de umursamadan yaşıyor!.

Fetemtteû qalilâ! = Az bir süre yaşayalım bakalım!. Âqıbetimiz ne olacak göreceğiz, başımıza ne gelecek, bileceğiz!.

Zaman su gibi akıyor.

Oraya gidince “dünyada ne kadar kaldınız?” diye sorulacak; “göz açıp kapayıncaya kadar.” diyeceğiz; her ne kadar şimdi bize bu hayat uzuuun, bitmeyecek/sona ermeyecekmiş gibi gelse de.

“Âqıbet, Mutteqî’lerindir. = vel âqıbetü lil mütteqîn.” Mutteqîler, âhireti hesaba katarak yaşayanlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET