BİLME/BİLİM

Bilme/bilim, modern bir tâbir, salt zihinsel/aklî bir çabaya karşılık geliyor; oysa ilim, böyle değildi, hem bilmeyi hem yapmayı içeriyordu; âlim, bilen ve yapandı.

Her şeyimiz gibi zihnimiz de formatlanınca biz, ilmi de bilim zannettik, ilmi de bilime benzettik. (Üniversiteye ilk girdiğimde hocaya sorduğum ilk soru : ilimle bilim arasındaki farktı.)

Hâl böyle olunca, pozitivist bilimin yaptığı gibi, sadece “bilme ve açıklama” ile; hermeneutik ve semiyolojinin yaptığı gibi, sadece “anlama ve yorumlama” ile meşgul oluyor; bilgimizi/bildiğimizi hayata/eyleme geçiremiyoruz; dolayısıyla/doğrudan şu âyetin uyarısına muhatap oluyoruz : “lime teqûlûne mâ lâ tefa’lûn.?!. = Söylediğiniz şeyi (madem doğru biliyor/söylüyorsunuz) niye/neden kendiniz yapmıyorsunuz?!.”

İşin kolayını çoook önceden bulmuşuz!. İman ile amel (bilme ile yapma) ayrıdır, (ikisini birbirine karıştırmayın!.; onu bu, öbürünü şu  yapıyor!.); amel, imandan bir cüz değil ki, ikisi ayrı şeylerdir.

Gördünüz, bu iş nerelere geldi, görün-bakın!, daha nereye/nerelere gidecek?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET