İRADE VE KADER MESELESİ


Söz/dil, hakikati bir çırpıda net ifâde etmekten âciz. Kelâmdaki irade ve kader konusunun yanlış anlaşılmaması için, meseleyi merkeze alacağım şu sözle biraz daha kolay izah edebileceğimi düşündüm.

Önce o sözü vereyim : “Nefsini (kendini) bilen, Rabbini bilir.”

Söylenen sözlerin biçoğu hem doğru hem de tehlikeli!. Şimdi bu söz ekseninde bu doğruluğu ve tehlikeli durumu izah edeceğim.

Kişi, bilme faaliyetini yaparken, bilen/bilme eylemini gerçekleştiren biri olarak bir öznedir, fâildir; bilen bir özne/fâil olarak insan, hem kendi dışındakileri (şeyleri) hem kendini bilebilir. İnsan dış âlemi bilirken, bilmeye konu ettiği şeyler nesne, kendi de bir bilen olarak öznedir; bu bilmeyi gerçekleştirirken de iradesini (bilme isteğini) kullanır. Dış dünya çokluklar (kesret) dünyasıdır; oradaki çokluk, insanı o kadar çok oyalar ki kendini bilmeye sıra gelmeyebilir ama yine de insan, bilme faaliyetine kendini de dahil edebilen bir canlıdır. Ne zaman bilme eylemine kendini dahil ederse, işte o zaman dış dünyaya yönelen bilme faaliyetini bir noktaya (kendine) yoğunlaştırabilir.

İnsan, kendini bilmeye/tanımaya başlayınca, Rabbini de bilmeye/tanımaya başlar.

Kendini bilmeyi, faraza 100 birimlik bir bilme faaliyeti olarak düşünelim. Bu 100 birimin %1’ni bilirse, Rabbini de %1 oranında bilir, bu oran %2’ye çıkarsa Rabbini de %2 bilir... %50’de oran eşitlenir; yarı yarıya kendini, yarı yarıya da Rabbini bilir ama hâlâ insan, faal bilen olarak öznedir, fâildir. Bu bilme işi, %99’a gelince Rabbini de %99 oranında bilir ama yine de %1 oranında özne/bilen, %99 oranında nesne/bilinendir..

İnsanın kendini %100 oranında bilmesi, dolayısıyla Rabbini de %100 oranında bilmesi aslâ mümkün değildir, %51 oranındaki bilme bile büyük lütuftur.

Öyle ise insanın özneliği, fâil oluşu, bu bilme %100 oranına gelmeden ortadan kalkmaz; %100 oranına gelince de insan tamamen bilinen (nesne) olur, o/insan tamamen bilinen olunca onu bir bilen mutlaka olacaktır, işte O, %100 Bilen Allah’tır.

İnsan bu aşamaya gelmeden, “onda (insanda) irade yoktur, insan fâil değildir.” demek tehlikelidir, insandaki sorumluluğu insandan düşürür; ancak bu aşamaya gelince söylenen sözlerin %100'ü doğru olur.

Meseleyi atletizm sporundan uzun atlama ve sırıkla atlama örneği ile (benzetmesi ile) biraz daha açayım. Uzun atlamayı dış dünyayı bilme; sırıkla atlamayı nefsi (kendini) bilme olarak alırsak, uzun atlama yatay ve çoklu bilmeye; sırıkla atlama dikey ve tekli bilmeye karşılık gelir. Yatay bilmeyi (uzun atlamayı) herkes iyi-kötü yapıyor, yürüyor, koşuyor, vs.;  insanlar hayatını idame ettirmek için bişeyler biliyor, bu alanda daha çok bilmek isteyenler de bilim adamı oluyor vs... ama dikey bilmeye (sırıkla atlamaya) çok fazla kişi talip olmuyor, olanlar da bir kaç metreyi zor atlayabiliyor. 

Bu dikey atlama (bilme) hedefini de 10 birim/metre olarak düşünelim ama yüzde (%) olarak 100 birim sayalım; 1 m atlayan Rabbini %10 oranında, 5 m atlayan % 50 oranında, (yukarıdaki gibi)... kendini ve Rabbini bilir; ne zaman bu oran %50’yi (5 m’yi) geçer (%51’in = 5 m’nin yukarısı), kişi, Rabbini kendinden çok bilmeye, kendi geri plana, Rabbi ön plana geçmeye başlar... atlayış/biliş, 10 m’yi (%100’ü) bulunca, tüm hedef aşılmış, kişi ‘kendinden geçmiş/kendini kaybetmiş’ olur!, ortada insan diye bir bilen, murad eden (irade eden) bir fâil kalmaz ama bilinen (nesne hâline gelmiş) biri, birileri ve bişeyler (kâinat) hep olur/vardır, onu/onları Bilen Biri de hep vardır/olacaktır, O da Allah’tır. (Allah, hem her şeyi, herkesi, hem de Kendini bilir ama aslâ kaybolmaz/yok olmaz; O, Hayy-ul Qayyúm’dur.)

“Nefsini (kendini) bilen, Rabbini bilir.”

Bu bilme, dikey/yukarı doğru bir bilmedir; bu biliş, ne kadar artarsa kişi, nefsini de Rabbini de o oranda bilmeye başlar; 1 m bile yukarı doğru bilme/atlama işlemini gerçekleştiremeyen insanlara, “insanın kendi iradesi yoktur, her yaptığı işi İlâhî Kader belirlemiştir, insan eylemlerinin fâili değildir, tek Fâil Allah’tır.” demek “doğru” değildir. Bu ne zaman doğru olur? Bu biliş, %100 olunca “tam doğru olur” ama o da burada, bu bedenle (sırıkla; sırık, beden mesabesindedir; burada sırıksız yüksek atlama mümkün değildir) olunduğu sürece mümkün değildir; ne zaman “Saf Ruh” hâlini alırız belki o zaman...

Bilmem anlatabildim mi?

Tevfîk (kulu, Kendi Rızasına uygun kılma), Allah’tandır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET