YARATILIŞ GAYEMİZ

Bence bizim buradaki görevimiz, (salt) bilme/inanma ve bilince/inanınca bikenara çekilme değil, itaat etme. Elbet bilme/inanma olmadan itaat olmaz; kime, nasıl itaat edileceği bilinmez ama bilince/inanınca kaçma (inzivâya çekilme) da meşru/doğru bulunmaz.

Bilme, filozofların/aklın; inanma, mütekellimlerin/akleden kalbin!; kaçma, mutasavvıfların/nefsin; itaat de Müslümanların/teslim olan akıl, kalp ve nefsin = ruhun yaptığıdır.

Rabbimiz bizden sadece bilmeyi, inanmayı ve bikenara çekilmeyi değil, Kendisine itaat/kulluk etmeyi, bu itaatle (de) kişinin kendini ve içinde yaşadığı toplumu ahlâken yüceltmeyi istiyor; itaatin hedefi de bireysel ve toplumsal huzurdur. 

Bilmenin en üst derecesi Mîrac'tır, Efendimiz oradan buraya (aşağıya) inmiştir; eğer nihâi hedef bilme olsaydı, inmezdi!. Bizler O'nu örnek/rehber alacaksak, O’nun hayatını örnek almalıyız, O, bize miras bıraktığı Kur'ân ve Hayatla/Sünnetle, bize en güzel örnekliği (Üsve-i Hasene) sunuyor; onlarda hem bilme/bilgi hem iman/inanç hem de itaat (hayat/amel, en güzel kulluk) var. Rabbimiz, "Ben, cinni ve insi (insanları) ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım." (51/Zariyât, 56.) buyuruyor; bizler ise bilme ve inanma ile bu işi halledeceğimizi, kulluk görevimizi yapacağımızı sanıyoruz, yanılıyoruz.

Allah-u A'lem. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET