ÜÇ GRUP ya da SINIF

Miras taksiminde adâlet esastır, evlât ayrımı yapılmaz, az ya da çok her evlât anne-babanın mirasından payını alır; ana-baba sağken vasiyette bunulur da ben tüm mirasımı şu evladıma bırakıyorum derse Kitab'taki miras taksimi ile ilgili ayet (Nisâ, 11.) hesaba katmalıdır; çünkü ileride hangi evladının daha hayırlı olacağı bilinemez. Ölüm döşeğindeki vasiyette durum biraz farklıdır, orada evlatların ölmek üzre olan ana ya da babasına karşı tavırları netleşmiştir, burada ana ya da baba ‘hayırlı evlâda’ biraz daha fazla pay verebilir. İnsanoğlu ya bizzat çalışarak, emeği ile kazanarak ya da yakınlarından büyük bir mirasa konarak zengin olur. Bu maddî zenginliktir; eğer bu zenginliğin hiç bitmemesi, batmaması, ‘len tebûr’ olması isteniyorsa verilmeli/paylaşılmalıdır; ama ben burada başka bir mirastan söz etmek istiyorum.

Başka miras olur mu demeyin; olur. Bu mirası ‘bizzat Allah, seçtiği kullarına verir.!’
Nedir o?
Kitâb.
İlk akla gelen kullar elbet Peygamberlerdir, bunda şüphe yok. Fâtır, 32. âyet Peygamberlere inen Kitab'ın (31. ayet) sonradan gelen O Peygamberlerin ümmetlerine de (bizlere de) miras olarak verildiğini, O Kitab'ın bizlere de miras kaldığını söyler. Bakın, âyet aynen şöyle : "Biz bu Kitab'ı daha sonra kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakırız (sümme evresnal Kitâb ellezine-stafeynâ min ibâdinâ), onların bir kısmı kendi nefsine zulmeder (zâlimdir; mirasa ihânet eder); bir kısmı orta-yol tutar (muktesıdtır); bir kısmı da Allah'ın izni ile öne geçer, öncüdür (sébıq), işte budur gerçek fazl, bunlarındır en büyük fazl." (Fadl ya da Fazl’ı Türkçede kullandığımız fazilet kelimesi tam karşılamaz; bu kelime Kitab'ta 104 yerde çeşitli anlamları ile geçer, en belirginleri lutuf, iyilik, üstünlük, bolluk, ızzet/şeref ve zaferdir.)
Mirasa ihanet, daha önce Kitab Ehlinde  -özellikle İsrailoğulları/Yahudilerde- olduğu, onlar, ondaki açık hükümleri ya gizlemek ya da satmak şeklinde bu mirasa ihanet etmiştir; bu durum menfaatten âri değildir.
Orta-yolu tutmak da genelde ‘eh işte!, ne şiş yansın ne kebab tavrını andıran, zor ile, korku ile karşılaşınca geri durulan, amaaan biraz da başkası düşünsün, benden başka bi başkası yok mu'? tavrıdır; istisnaları vardır elbet; şunu rahatlıkla söylememiz icâb eder, bu gruptakilerin çoğu iyi niyetli ve samimidir.
Son grubun (sébıq olanların) ahiretteki hâli sonraki ayetlerde (33 ve 35’te) anlatılır.
Biz bu üçlü tasnife Vâkıa Suresinde de rastlıyoruz. Orada 7. ayetten itibaren sizler üç grup/sınıf olduğunuz zaman diyerek söze başlanır, sonra; sağın ve solun ashabı/adamları diye çevrilen aslında ashab-ı yemîn ve ashab-ı şimâl olarak geçen iki grubun yanına bir de önde olanlar, öncü olanlar grubu eklenir (essébıqûne-ssébiqûn, 10. ayet.)
Fâtır ile Vakıa Surelerindeki bu üçlü tasnifde nerede bulunduğumuzu belki birazcık olsun idrak ederiz diye Kitab ile kurduğumuz miras ilişkisini bir de bu açıdan görelim istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET