ZENGİNLİK

İslâm, aslâ servet düşmanı değildir ama servet biriktirmeye/yığmaya düşmandır; ister ki, servet tüm insanlar arasında yayılsın, herkes Allah'ın nimetlerinden faydalansın.

İnsanlar ya doğuştan ya da sonradan hasta, sakat olabiliyor; insanlar arasında kadın, çocuk, yaşlılar bulunabiliyor; her insan bir ve aynı özellikte olmuyor, kiminin fizikî kiminin aklî gücü/yeteneği iyi oluyor, kimi az kazanıyor kimi çok... bunlar ve daha bir çok etken yüzünden kazançlar farklılaşıyor; biz buna nasip diyoruz; nasip : kişi, elinden geleni yapar/çalışır ama ne (kadar rızk) elde edeceğini bilmez/bilemeyebilir, çünkü o rızkın oluşmasında çok sayıda kontrol edilemeyecek iç ve dış faktör vardır (iklim, arz-talep/piyasa, doğal âfet/felâket vb.), bu faktörler tam ve kesin bilinemeyeceği (Allah bileceği) için nasibe razı olunur. Bu faktörlerin bazılarına, meselâ arz-talep piyasasına toplum aleyhine müdahale eden spekülatörler haksız kazanç = sömürüden kazanç elde eder, zengin olurlar. İnsanlar arasındaki ekonomik eşitsizliğin temelinde paylaşım sorunu yatmaktadır, kıtlık değil. Allah, yarattığı tüm canlıların rızkını da yaratmakta ama o rızkı bazı insanlar kendi tekeline almakta, haksız dağıtmakta.

İslâm, servetin/zenginliğin aslâ toplum aleyhine kullanılmasına izin vermez; “servetin belli insanlar/zenginler arasında dönüp duran bir devlet olmasını istemez.” (59/Haşr, 7.) herkes faydalansın der; bunun için de “vermeyi, paylaşmayı” emreder. Bu vermeyi “Allah'a borç verme = Karz-ı Hasen” olarak görür; verirken “incitmemeyi” öğütler. “Allah'a borç veren”! biri incitir mi? Allah’ın bişeye, biborça ihtiyacı olur mu? Elbet olmaz. Allah, yoksula, garibana, çaresize vermeyi Kendisine verme olarak görüyor ve bu şekilde verenlere çook daha fazla vereceğini va’dediyor. (yudâifhu leküm ve ya’fir leküm = hem daha fazlasıyla veririm hem de affeder/bağışlarım.)

İslam’ın servete/zenginliğe bakışı kapitalizm gibi de değil sosyalizm gibi de. Kapitalizm yığmacı/istifçi ve tekelci; sosyalizm ‘eşitlikçi’ ama bu eşitlik, insanı da mal gibi gören, ondaki yetenekleri de eşitleyen bir eşitlik. İslâm ise, insanlardaki tüm yetenekleri, yine insanların kendi rızası ile yüce insanî ve ahlâkî amaçlar için kullanmayı öğütler ve der ki : ne kadar zengin olursanız olun, ne götürdüğünüze bakın!. (kim ne götürüyor?); bilin ki asıl hayat burası değil, ötesi. Burada verdiklerinizin ötede (asıl hayatta) karşılığını çoook daha fazlasıyla bulacaksınız ve rahata ereceksiniz.

İslâm zenginliği bir amaç değil araç görür, araç ise sahibini amaca götürür. Amacı kısa vadeli (burada ve şimdi) olan kapitalist için zenginlik bir amaç; sosyalist için zaten zenginlik diye bişey yok, herkes eşit; herkes eşit olunca, insanlar devlet zoru/baskısıyla iş yapar hâle geliyor; İslâm ise zenginliğe hatırı sayılır ve önemli bir değer atfederek (kesinlikle yasaklamaz) onu, çook daha yüce değerler için kullanmayı emreder; buna karşılık iradî fakirliği de yasaklar, bile-isteye yan gelip yatarak bi başkasına muhtaç olunmasını da istemez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET