TAKDİR

Kader de aynı kelime. 

Takdirin iki anlamı var : Ölçme/biçme, belirleme ve değer verme. İlk anlam, her şeyi belli bir ölçüde, surette/biçimde ve güçte/kapasitede yaratma; ikinci anlam, şeylerin belirlenen kapasiteye uygun iş yapması/davranması.

İnsan dışındaki her varlık ne için, ne ölçüde, ne güçte yaratılmışsa o şekilde davranır; taş, taş gibi; demir, demir gibi; ağaç, ağaç gibi; güneş, güneş gibi... insan ise, hem insan hem hayvan gibi; çünkü onun yapısına iyilik ve kötülük takdir edilmiş ama ondan insan gibi davranması istenmiştir; o, isterse hayvan gibi de davranabilir.

Bu anlamda insanın kaderi kendi elindedir ama bu, çoook sınırlıdır; onu aşan alanlarda ilahî takdir hep geçerlidir. Şöyle : Onun (insanın) doğumu, yaşamı (tüm organlarının çalışması) ölümü, boyu vs.; evrenin işleyişi/düzeni ilahî takdirdir, kader (O’nun Emri) tarafından ölçülüp-belirlenmiştir.

Âlemlerin Rabbi küçük-büyük her şeyi yaratırken ölçüp-biçmiş, şekil vermiş ve onları kademe kademe sınırlamıştır; uzayı bile... Sınırsız ve Sonsuz sadece Kendi’sidir; O, her varlığa Emrini bildirmiş (leh-ul Hükm’ü ve leh-ul Emr’u), insan hariç her şey, O’nun Hukmüne/Emrine “baş üstüne” demiştir; insanı ise “özgür bırakmıştır.”!. İnsana verilen bu özgürlük de sınırsız değildir; insan bu özgürlükle sınanmaktadır.

Daha önceki bir yazımda Rabbimiz âdeta bir de insana akıl ve irade vererek, iradeli varlığın davranışını ‘görmek’!, insanın gönüllü itaatini mükâfatlandırmak istemiş olmalı! demiştim. İnsan dışındaki diğer tüm varlıklar O'na zorunlu itaat eder, çünkü onlar yaratılırken itaat edecek şekilde belirlenmiş, yapılarına itaat kodlanmıştır ama insan öyle değildir. Varlığın büyük kısmı insandaki akıl ve irade (bilgi ve seçim) gücü sayesinde insanın emrine verilmiş/musahhar kılınmıştır (eşya üzerinde hâkimiyet kurabilme gücü); insan bu varlıkları yaratılış amacına uygun kullanırsa Allah’a itaat ediyor sayılmıştır!; çünkü din (ilâhî emir ve yasaklar), eşyayı doğru ve yerli yerinde (yaratılış düzenindeki yerine göre) kullanmadır; bu açıdan din, tabiatın ve insanın düzeninden ayrı değildir; dinin Sahibi/Rabbi ile insanın ve tabiatın Rabbi/Sahibi aynı Rab’dir; Din’de/İslâm’da sekülarite (dualite) olmaz.

Din/İslâm, insana ilahî düzenin işleyişini hatırlatan ve insanın bu düzene uygun yaşaması için rehberlik eden kurallar bütünüdür; insan kendi hayatını yaşarken bu kurallara uyarsa, kendi içindeki (içsel, ruhî) ve dışındaki (dışsal, toplumsal, siyasal vs.) uyumu yakalar; uymazsa, en basitinden uyumsuzluk (kargaşa, karmaşa, kaos vb.) sorunu yaşamaya devam eder.

İnsan, takdire zorla boyun eğse, kendini mahkûm hisseder; gönüllü boyun eğince de rahatı ve mükâfatı hak eder; inat eder de takdire razı olmaz ve boyun eğmezse, burada karmaşayı, kargaşayı ve kaosu, ötede de çetin azabı hak eder.

Tüm varlık müslimdir; din, insanın da müslim olması içindir. Müslim olmayanlar, takdiri (kaderi, ilahî ölçüyü) beğenmeyenlerdir; Müslimler, takdiri takdir edenler; kadere (belirlenen ölçüye, işleyen doğal düzene) “boyun eğenlerdir.”, kaderi inkâr edenler değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET