YÖN ya da İSTİKÂMET

Hareketi dikey ve yatay diye ikiye ayırabiliriz. Dikey hareket yukarı ve aşağı doğru; yatay hareket yanlara/sağa-sola doğru olur. Yatay hareket dünyadan kurtulunca biter, dikey hareketin iki yönü de aslında sonsuzdur. Sonlu dünyada, somutta, bu hareketleri belli bir sınıra kadar götürebiliyoruz ama sonsuz “soyut bir dünyada” iki hareket de sonsuz olmalıdır. Matematikteki sayı doğrusu yatay hareket için; koordinat sistemi de hem yatay hem dikey hareket için bize yardımcı olur; (ya da koordinat sisteminin yatay/yatık ekseni yatay harekete; dikey/dik ekseni dikey harekete örnek verilebilir.) Koordinat sistemindeki sıfırın solu ve altı eksi sonsuz, sağı ve üstü artı sonsuz/u (sayıları) gösterir.

İnsan, dört yönde (aşağı-yukarı ve sağa-sola yatay ve dikey olarak), eksi sonsuza da artı sonsuza da yol alabilen bir canlıdır. (dünyamız sona erince ---öldüğümüzde--- yönün de anlamsız olduğunu unutmayalım!)

Sonsuz uzay boşluğunda, belli bir yer merkez alınmazsa yön olmaz; madem burada/dünyadayız, o zaman dünyayı merkeze alarak yön belirlemek zorundayız. 

Modern astronomi ve haritacılık (kadastro) bir röper noktası belirlemeden ölçüm yapamaz, konum belirleyemez. Öyleyse yön ve yer belirleyebilmemiz için röper noktamız, burası (dünya) olmak zorundadır.

Bitkilerin ve hayvanların dikey hareketi çok sınırlıdır; insan bedeninin (somut) dikey hareketi de sınırlıdır; araçsız (merdiven, uçak ve uzay aracı olmadan) insan boyu 2-2,5 metreye ancak çıkar; bu araçlarla insan bedeninin çıkabileceği yer de sınırlıdır. Öyleyse insanın dikey hareketi bedenî/somut değil soyut, aklî ve manevî olmak zorundadır; onun yukarı, yücelere, semâya doğru soyut ve manevî hareketi olumlu; aşağıya, alçaklara doğru hareketi olumsuzdur.

Tüm “semavî” dinler, semâ’yı yüce ve kutsal görmüş, bazıları “Tanrı'yı en yüce Semâ’ya oturtmuştur”!; bu, metaforik ve semboliktir. Tanrı'nın bir yeri ve mekânı olmaz. Semavî dinlerin cenneti de yüce bir yerdedir. Hiç bir semavî din, yerin dibine cenneti koymaz/koymamıştır aksine aşama aşama yerin dibine cehennemi (hadesi/ge-hinnomu/cehennem çukuru yerleştirmiştir.

Şeylerin (maddî-manevî) isimleri (dilde) de semavîdir; semâ ile esmâ=isimler aynı köktür. Şeyler de, aşağıda olanlar, yüzeyde olanlar ve yukarıda (yüce) olanlar diye ayrılırlar. Aşağıda, toprak altında olanlar : yılanlar, çıyanlar, solucanlar, ateş/mağma (=cehennem); yüzeyde olanlar : bildiğimiz, burada yaşamımız için gerekli olanlar; yukarıda/yücede olanlar ise : latîf, uçan/uçucu, hafif ama yüksek/yüce/kutsal "şeyler"dir...

Yatayda (burada) biraz çeşitlilik olsa da esrarengiz, olağanüstü pek bişey yoktur. Zaten dünyayı terk edince (atmosferi çıkınca) yatay hareket diye bişey de kalmaz, tüm hareket dikeye döner, ne yöne giderseniz gidin fark etmez olur!.

İnsan, dikey/yukarı yönde hareket etmek istiyorsa, bu hareketi soyut, aklî ve yüce hedefler için olmalıdır; dikey/aşağı yönde hareket etmek istiyorsa, bu hareketi de yine soyut ve aklîdir ama basit, alçak hedefler içindir. İlkine ilahî; ikincisine, şeytanî denilebilir. İlki, insanı cennete; ikincisi, cehenneme götürür.

Aklî olanın da (bilmenin de) iyisi kötüsü vardır. Birine doğru bilme, ötekine yanlış bilme diyoruz. Doğru bilme için doğru koordinatlara (Kitap ve Sünnete) ihtiyaç vardır, yanlış bilme ise koordinatsızdır, boşlukta savrulur; kişi bildiğini zanneder ama eninde-sonunda yanıldığını anlar. Sırat-ı Müstekîm, doğru yol ve doğru yön demektir. Yolun doğru koordinatlarını El-Alîm bilir ve bildirir; çünkü yukarıların/yücelerin (cennetlerin), aşağıların/alçakların (alçak olanların, cehennemlerin), (=öte dünyanın) ve bu dünyanın (sağın-solun, önün-arkanın) yaratıcısı ve Rabbi O’dur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET