RANDEVU


Biri ile görüşmek/buluşmak istediğimizde onunla o buluşmayı/görüşmeyi gerçekleştireceğimiz saat ya da zaman dilimi. O saat gelince bi başkası ile görüşmüyoruz ve ‘randevum var.’ diyoruz; bizimle görüşmek isteyene, başka bir zamana randevu veriyoruz. 

Bu randevu, buraya ve şimdiye ait.

Bir de her ne kadar biz vermesek! de bizim mutlaka “Bir Başkası ile” görüşeceğimiz bir randevu saatimiz daha var.

O saat de gelecek ve “O’nun ile görüşeceğiz”!.

Ölüm, bu randevunun “başlangıcı”; kabir de “bekleme salonu”.

Kıyamet --ki bir diğer adı da Saat’tir-- , Sûr’a üflenerek görüşme zamanının geldiğini işaret eden en büyük âlamet.

“Yaklaşıyor!, yaklaşmakta olan. Onu Allah'tan başka durduracak yoktur.” (53/Necm, 57-58.)

Bu randevudan kaçış da yoktur!.

“O gün bazı yüzler ağaracak, bazı yüzler de kararacak. Yüzleri kararanlara sorulacak : Sizler imanınızdan sonra kâfir mi oldunuz? O halde küfrünüz nedeniyle tadın azabı!.” (3/Âl-i İmrân, 106.)

Randevusuna eli (amel defteri) boş giden, “yandı”!; hazırlıklı giden ise aklandı ve “hoş geldin sefâlar getirdin = selamun aleyküm, tıbtüm.” (39/Zümer, 73.) sözleri ile karşılandı.

Sakın! asıl randevumuzu unutmayalım ve hazırlıklı olalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET