PARÇALANMA YA DA KOPUŞ


20. yüzyılın hemen başında atom parçalandı; sanki onunla birlikte İslâm dünyası (insanlık) da parçalandı.

Sosyal bilimciler bu parçalanmayı 1789 Fransız İhtilâline (milliyetçilik akımına) dayandırsalar da, asıl faktör Tevhîd’den uzaklaşma.

Parçalanma hâlâ sürüyor, micro-milliyetçilikler (kavmiyetçilikler) her yerde baş gösteriyor; ülkeler, ırka göre; aileler, kadın-erkek ayrımına göre; bireyler/kişiler, psikolojik/ruhsal/şizofrenik olarak bölünüyor-parçalanıyor...

Gidiş nereye? = Eyne-l mefer?

“İnsanlar (başlangıçta) bir tek ümmetti. Allah, onlara haber verici ve uyarıcı Nebîler gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında Hakk ile hükmetmeleri için onlarla beraber Kitâb indirdi. Kitâb verilenler, kendilerine apaçık kanıtlar gelmesine rağmen, aralarındaki ihtiras nedeniyle Onda anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenleri Kendi izni ile onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Zira Allah, dileyeni doğru yola iletir.” (2/Bakara, 213.)

Parçalanmada asıl faktörün Tevhîd’den kopuş olduğunu söyledim ve bunun nedeni olarak yukarıdaki âyeti işaret ettim. İhtiras. 

Çook geriye gitmiyorum İslâm’da ilk ihtiras = iktidar/güç elde etme ihtirası. İhtirasın aslı hars. Hatırlıyorsunuz, Ziya Gökalp harsı kültür karşılığında kullandı. Kültür bir nevî gelenek = fikrî sünnettir. (Türk) Kültür/ü, tarihten (atalardan) gelen, yenilgilerle ve yengilerle değişime uğrayan anlayışı ifâde eder. (Arap kültürü de aynı.) Ciddî bir başarı elde edilirse bu kültür (mirası) depreşir. Kureyş’te de bu, asabiyet (kültürü) olarak depreşti ve Efendimizin vefâtından 30-40 sene sonra dizginleri tekrar eline aldı.

....

İslâm dünyasında düşünsel-sistemli kopuş (ise), Gazalî (ö/h. 505/m. 1111.) ile başlar/netleştir, Gazalî öncesi yaşananlar Gazalî’ye bu zemini hazırlamıştır. Gazalî’in özellikle Sünnî dünyadaki etkisi çok büyüktür, O, fikrî/düşünsel olarak ilimleri dinî ve dünyevî olarak ikiye ayırmış, dinî ilimleri imanın; dünyevî ilimleri aklın konusu yapmıştır; bu, ilmî/fikrî manada çook büyük bir kopuştur.

Sanki din, bu dünyaya ait değilmiş gibi!.

Din, akılla anlaşılıp-kavranamazmış gibi!.

Aklı olmayanın dini de olmazmış gibi!...

Din bize âhirette lâzım değil, burada lâzım; dünyayı (hayatı ve olayları) anlamayan dini de anlayamaz.

Bu kopuşun vehâmeti, Gazalî’nin kendi hayatında da görülür. Gazalî, önce Fıkıhçı, sonra Kelâmcı (felsefeci), sonra Tasavvufçu, sonra tekrar Fıkıhçıdır; döneminin İmam’ıdır = İmam Gazalî’dir. (İmam Ebu Hanife, İmam Mâlik gibi...). Bu, aslında bir kaçıştır. İçinizde bazıları beni sert ve acımasız olmakla suçlayabilir; bir arkadaşım yıllar önce bana : ‘Gazalî’nin hayatını oku; senin hayatın onunkine benziyor.’ demişti de ben Gazalî’yi iyi okumuştum; onun için sert/acımasız değilim, O’nun hayatını iyi bildiğimi düşünüyorum ve tasavvufa (çaresizlikten ve yenilgiden dolayı) hâlâ bir kaçış olarak bakıyorum. 

Yenilgi insanı içine kapanık yapar; başarı da özgüvenli...

İslâm dünyası uzun zamandır her alanda hep yeniliyor, kaybediyor... ve çareyi uzlete (inzivâya/bikenara) çekilmekte görüyor.

Birilerinin (bi liderin) çıkıp Müslümanlara özgüven/iman aşılaması lâzım; bu, hamasetle (yiğitlik gösterisi yaparak) değil, cesaretle, samimiyetle ve özgüvenle olacaktır.

Özgüven de öze dönüşle.

(Öze dönüşü, öz değerlere ve fıtrata dönüş olarak anlamalıyız, eski günlere dönüş olarak değil.)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET