SINIR

Tarla/arsa sınırından, ülke sınırından değil ahlâk sınırından söz edeceğim. İlki, maddî olanların sınırı, onları bizler belirliyoruz, onlar değişken; ikincisi, manevî olanın sınırı, onu da mı biz belirliyoruz? Kısmen. Bizim belirlediğimiz ahlâkî sınırlar da değişebilir; pekiî, değişmeyen ahlâkî bir sınır yok mu?

Olmalı. Olmazsa, dayanacağımız sağlam bir temel kalmaz!.

Bu sınır nerede başlar, nerede biter? Bunu uzuun yıllar düşündüm; bu konudaki iki olay zihnimi ve gönlümü uzun zaman meşgul etti. Önce o iki olay. Biri “Musa-Hızır Kıssası”ndan, öteki “İbrâhim’in İsmâil ya da İshâk’ı Kurban etmesi” hadisesinden.

İlki Kehf Sûresinde, İkincisi Sâffât Sûresinde.

Musa, hakikat peşindedir; iki denizin (Zâhir ve Bâtın'ın) birleştiği yerde kendisine ilim verilmiş bir kul (Hızır) ile buluşur. Hızır’ın rehberliğinde yol alırlar. Hızır bir gemiyi deler, masum bir çocuğu öldürür ve bir duvarı onarır; ayrıntıya girmiyorum; Musa şaşırır, itiraz eder; sonra Hızır olayların (mâkul ve meşrû) gerekçesini açıklar. Ben ikinci olayı mercek altına alıp yorumlayacağım.

İkinci olay, Hz. İbrâhim’in oğlunu kurban etmesi.

İki olayda da çocuklar mâsum. Mâsum çocukların öldürülmesi/kurban edilmesi hangi ahlâkî sınıra sığar? Gerçi ikinci olayda “son anda” çocuk kurtulmuştur. (Kurban İsmâil ya da İshâk. Bize göre İsmâil, Tevrat’a göre İshâk; kimin olduğu çok önemli değil!.)

Birincinin gerekçesi, ileride ana-babasına âsi olacaktı, o yüzden öldürdüm; ikincide gerekçe yok ya da gizli; o gerekçeyi biz bulacağız!.

İlk gerekçe de, biz ileriyi göremeyen cahiller (aptallar) için bağlayıcı değil; ikinci gerekçeyi de cahil (aptal) kaldığımız sürece bulamayacağız. Bulursak, ahlâkî sınırı da buluruz; çünkü bu iki olay da birer ahlâk meselesi.

Doğru ahlâkî sınırı Hızır gibi, İbrâhim gibi “kendilerine ilim verilmiş olan” kişiler mi bulabilir/belirleyebilir?. Öyle görünüyor.

Eylemlerimize doğru bir ahlâkî sınır koyabilmek için bu “ilmi”! nasıl elde ederiz? Edebilir miyiz? Edemezsek, bu iki olay Kitâb’ta niye anlatılıyor; anlatılıyorsa, edebiliriz demek olmuyor mu?

Bu ilim, akla uygun bir ilim değil!. Bu konuda (kurban olayında) derli-toplu yazılmış tek kitap, Søren Kierkegaard’ın 'Korku ve Titreme’si. Bu kitabın her satırının altını çize çize biçok kere okudum. Kierkegaard’a göre İbrâhim “trajik bir kahraman” ve “imanın şövalyesi”dir. İbrâhim’in yaptığı şehitlikten yücedir. Şehitlik, kendi hayatını fedâ etme; bu ise, en sevdiği varlığın hayatını fedâ etmedir. Bu konuyla dolaylı ilişkisi olan Joseph Campbell’in 'Kahramanın Sonsuz Yolculuğu' kitabını da didik didik ettim ama Hızır’ın çocuğu öldürmesi olayı ile ilişkili bir kitaba rastlayamadım (bilen varsa lütfen haberdar etsin).

Bu iki olay beni hayatı/hayatımı, başka hayatları ve ölümü/ölümleri sorgulamaya, hayat ve ölüm üzerine düşünmeye yöneltti ve hayattan daha değerli Olan’a sevketti.

Çocuğunun hayatı kişinin kendi hayatından çok daha değerlidir, öyle değil mi?. Kişiden kendi hayatından çok daha değerli bir hayatı, “daha da değerli bir hayat için” fedâ etmesi isteniyorsa, bu hayat kimin hayatıdır?!. (Bu arada bu kitabları okuyunca önceden sık kullandığım “Allah için, Allah Rızası için” sözlerini artık kullanmaktan “utanır”! oldum.)

Herkese hayat Veren’in Hayatı değil mi?

O Hayat, bir değil bin/binlerce, milyonlarca hayatı tekrar o kişiye veremez mi? Elbet verir.

Hayatı, sadece buradaki yaşam olarak görürsek, ver(e)mez!. Hayatımız, başka hayatlardan değerli ise vermez; çünkü bizim hayatımızdan daha değerli bir 'Hayat' yoktur!.

Bizler kıt aklımızla Hızır’ın öldürdüğü çocuğa da, İbrâhim’in Kurbanı’na da “acıyoruz”; iki olayı da “bi tür cânilik”! olarak görüyoruz. 

Aklımızın sınırlarını aş(a)madan ahlâkın sınırlarına ulaşamayız. Akıl, bağ demektir; görünen (zâhir) olayların (fenomenlerin) sebeplerini birbirine bağlar; olayların (fenomenlerin) arka-planına (bâtınına) ulaşamaz; onun için Musa “iki denizin birleştiği yere” kadar gitmişti. İki denizin birleştiği yer, kalptir; kişinin “kalp gözü” açılmazsa hep tereddüt (korku ve titreme) yaşar; tereddütle iman, aynı kalpte bulunmaz!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET