YAŞADIĞIMIZ ZEMİN/ORTAM

Bilgi de iman da bu zeminde anlamlıdır; inanmak için olağan-üstü hâller beklemek abestir. Böyle bir zeminde olağan-üstü hâller “sıradanlaşsaydı”, hokkabazlar gibi yaşardık; burada bize ara ara olağan-üstü şeyler yaşatanlar, hokkabazlardır. Din, bu zemine inen kurallar bütünü; Onu getiren Elçi de bu zeminde/bu şartlarda yaşamış bir insandır, “olağan üstü = muvizevî biri”! değildir. Öyle olsaydı, bizler : “Bu nasıl bir Peygamber!, bize gelmiş, bizim gibi değil, bize benzemiyor”, derdik. Din (Kitâb), buraya inmeden önce mucizevî olabilir ama buraya inince/tenzil, buranın şartlarına uygun hâle gelir, burayı düzenler.
...
Müşrikler, Efendimize, niye “sihirbaz, kâhin, mecnun” dediler?!.
Onun getirdiği düzenin = dinin yaşanılan = yaşadıkları düzene = dine “yabancı” olduğuna ve yaşanamaz! olduğuna “inandıkları”! için.
Öyle miydi?!. O din, ‘yaşanamaz bir din’! miydi?!.
Öyle olmadığı, 23 yılda gösterildi = anlaşıldı.
Din, bir “sihir”! değildir, onu “sihirli bir değnek gibi”! görmemek gerekiyor, irade kullanarak onu bu hayatın zeminine = bu dünyanın içine taşımak ve yaşamak gerekiyor; buradaki yaşantımıza (= tercihlerimize) göre, öteki hayatın dini = düzeni” de şekillenecek (iki dünya da, iki din de birbirinden kopuk değildir), orada tüm insanlar o (oradaki) dinin = düzenin Sahibine “zorunlu” teslim olacaklardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET