OTORİTER OKUMA

Bir metin, yazarı tarafından 'kesin yargılı'! yazılabilir; yazarın kişiliği otoriter olabilir ve yazdıklarına da bunu yansıtabilir; bu tür yazılara da rahatlıkla ‘ideolojik yazılar’ denebilir; böyle yazılarda okuyucuya neredeyse hiç “seçme hakkı” tanınmaz.
Kitapların biçoğu böyle yazılır. Roman ve hikâyelerde bile, arka planda belli bir ideoloji enjekte edilir. Bunu, sadece “okumayı bilenler = okuma-yazma bilenler”! fark edebilir.
Okuma işi, çook dikkatli, çook uyanık yapılması gereken bir iştir. Dikkatli ve uyanık olmayanlar, yazarın yönlendirmelerine açık hâle gelirler. Ben buna da “otoriter okuma” diyorum. Bu okuma, otoritenin = authorun = yazarın verdiği gizli ya da açık komutlara “baş üstüne” diyen bir okumadır.
İyi bir yazar = insan iradesine saygılı, vicdanlı bir yazar = author, elbette kendi düşüncelerini yazar ama o düşüncenin alternatiflerini sıralar ve tercihi okura bırakır. Bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum, sözü Kur'ân okumaya = kıraata getirmek istiyorum. 
Kıraat bir ilimdir; biz bu ilmi sadece satır okumaya indirgemiş, tecvit ile de taçlandırmışız. Oysa kıraatın = okumanın şekli, anlamı etkiler. Bizim okumamız Âsım kıraatında ve tek-tiptir. Kur'ân, en az “yedi harf üzre” okunur. Bu, en az yedi çeşit okunur anlamındadır ve aslında yedi de çokluktan kinayedir.
Yazılı bir Metin = Mushaf olarak Kur'ân, standart olmalıdır, değişmemelidir ama O okunurken çook farklı okumalara (anlamalara) da izin verilmelidir. Yalnız bu okumalar = anlamalar, birbirleri ile de çelişmemelidir. Böyle bir okuma, Kur'ân’ı = okumayı, yaşanan hayatla buluşturur. Hep aynı okuma (tek-tip okuma), tarihte, tarihsel ve arkaik kalır...
Bu okuma, Kur'ân’ı hayata uydurma değil, aksine hayatı Kur'ân’a uydurmadır. “Hayat, değişken, Kur'ân sabit.” anlayışı, Kur'ân ile hayat arasındaki bağı koparır, dinî açıdan hayatı dondurur ve (hâşâ) Kur'ân’ı işlevsiz kılar, Onu sadece camiye ve mezarlığa hapseder; “Hayat, değişken; Kur'ân sabit ama Onun okunması da değişkendir.” anlayışı, Kur'ân’ı hayat kılar.
Hayatı sabitleyemeyeceğimize göre, sabitlenmeyen ve dinamik olarak yaşanan bu hayat, Kur'ân’a başka nasıl uydurulabilir?!.
Biliyoruz ki Kur'ân, 6236 âyetten oluşur; bu âyetlerin sadece yaklaşık 200 ilâ 500’ünden hüküm çıkarılabilir; geri kalan 5500 ilâ 6000 âyet, bu hayatı anlama, bu hayata anlam verme, bu hayatın sonu = cennet-cehennem = hesap hakkındaki bilgilerle ve geçmiş hayatlardan ibretlik örneklerle (kıssalarla) doludur. İlâhî bir Kitâb’ın yüzde (%5) beşi bile fıkhî = hükmî konulara değinmiyor ama yüzde (%95) doksan beşi “hayatî ve temel konulara” değiniyorsa, bu niye böyledir?!.
Ahlâklı ve ilkeli yaşamamız için. O ahlâkı da BİR OLAN ALLAH’A KULLUĞA = İTAATE = TESLİMİYETE dayandırmamız için.
Yaşadığınız hayatlar, yaptığınız işler değişse de, yaptığınız her şeyi Allah için yapın = doğru yapın, hak yemeyin, yalan konuşmayın, çalmayın-çırpmayın, zulmetleyin, ... hesabın olduğunu unutmayın, demek için.
Allah’ın Kitâb’ı olan Kur'ân  = Allah, bizim irademizi de yaşadığımız hayatı da yok saymaz; der ki : Yaşadığınız hayatı Benim belirlediğim temel ahlâkî = fıtrî ilkelere göre yaşayın. Geçmişte yaşanan hayatlar, geçmişte yaşayanların hayatıydı, onlar şöyle yaşadılar, şöyle bir akıbet ile karşılaştılar; siz, onlar gibi olmayın. Biz kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemeyiz = kimseye zulm etmeyiz (olmayacak işe de âmin demeyiz!); siz, içinde yaşadığınız hayatı (= şartları) dikkate alarak olabildiğince ahlâklı olun; bunun için bireysel donanımı ihmâl etmeyin = kişisel ibâdetlere özen gösterin; cemaat olun = aranızda dayanışmalar kurun; Benim için = adâlet için direnin = sabredin!, Benim koyduğum ilkelere riayet edin. (ekonomik, siyasî, ailevî, sosyal/toplumsal hayatın içine ahlâkı yayın/yedirin!.)
“İçine bişekilde doğduğunuz bu hayatı, 14-15 asır öncesi yaşanan hayata uydurmak için kendinizi boşuna yormayın!; iş böyle olsaydı, onlara da 14-15 asır önce, 20-25 asır öncesi yaşanan hayatı tavsiye eder/emrederdim. Ben, herkesi içinde yaşadığı hayatla = şartlarla imtihan etmeyi murad ediyorum...”
“Benim Kitâb’ımı = Kur'ân’ı okumanızı da bu şekilde yapın, zorlanmayın!. Ben size bu Kitâb’ı zorluk çekesiniz diye indirmedim. = “ve mâ enzelnâ aleykel Kur'ân’e liteşqâ.” (20/2.) Size dinde (= dini anlama konusunda üzerinize bir) zorluk (güçlük) yüklemedim. = “... ve mâ ceale aleyküm fid dîni min harec...” (22/78.)
Herkes O dini = O Kitâb’ı kendi kapasitesine (gücü ve imkânına) göre anlar ve yaşar; kimse kimseye din ve anlayış (yorum!) dayatamaz!.
Kendini geliştirmek isteyen, dinde fakih olmak isteyen, olur; olmayan olmaz. “Herkes kendi tîynetine = şâkilesine (karakterine, yapısına) göre davranır. Kimin hidâyet üzre doğru yolda olduğunu en iyi Rabbiniz bilir.” “Qul : küllün yea’melu alâ şâkiletih, ferabbüküm ea’lemu minen hüve ehdâ sebîlâ.” (17/84.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET