İMAN NEDİR?!.

İman, şeksiz-şüphesiz, tereddütsüz güvendir.
Güven (iman) olmazsa, teslimiyet de (İslâm) olmaz.
Mü’min, El-Mü’min olana güvenir; El-Mü’min de bu güvene i’timat eder.
İman, El-Mü’min Olan Bir’inin varlığının kabulünü zaten içerir; var olmayana güvenilmez.
Mü’min olmayanlar, öyle Bir’inin varlığından da emîn değildir; onlar, güvenilir olmayana (El-Mü’min olmayana) güvenirler; o da onları “satar.”!.
Mü’min, “varlık sorununu” (ontolojik sorunu) halletmiş adamdır. İman, bu sorunu ortadan kaldırır; inanmayanlarda bu sorun bâkidir. İnanmayanlar, her ne kadar O’nun varlığını ispatlamak için ontolojik, kozmolojik vb. deliller ortaya atsalar da, Mü’min’de O’nun varlığı “apaçıktır = bedihîdir.”!.
Mü’min, O’nu her yerde “görür/bulur.”!. Mü’min olmayan da O’nu her yerde arar ama bulamaz = bulduğuna da inanmaz ve ‘Bu, O değildir.’ der. Mü’min’in O’nu her yerde “görmesi/bulması”, ‘ifşâ edilecek bir hâl’! değildir. Geçmişte bunu kimileri ifşâ etmiş, ‘cübbemin altında, ene-l hakk’ gibi laflar etmiş ama muhatapları O’nu “göremedikleri”! için o kendini “rezil”! etmiştir.!.
Aslında “ene de cübbe de” perdedir; perdenin arkası görünmez; orada Bir’inin olduğuna inanılır. Herkesin ilâhı, kendi perdesinin arkasında ya da altındadır, O’nu kendi de göremez, kimseye de gösteremez. Mü’min, “görmediği hâlde” inanan, “görmediği Rabbe” saygı duyandır. = “...ve haşiye’r Rahmân’e bil gayb...” (36/Yasin, 11.)
Mü’min, O’nu her yerde “bulandır”! ve O’nun olduğu yerde “saygısızlık yapmayandır.”!. O’nun olmadığı “yer” yoksa, o (Mü’min), hiçbir yerde O’nun istemediği şeyi yapmaz.
Siz, saygı duyduğunuz birinin yanında, başka birine ya da ona (saygı duyduğunuz kişiye) küfreder misiniz?!. (Küfrü, hem günlük, hem de dinî anlamı ile kullandım.)
İnanan : “O, ne yerdedir, ne göktedir, her yerdedir” der; inanmayan : ‘O, ne yerdedir, ne göktedir, hiçbir yerdedir’ der ve O’nu hiçbir yerde bulamadığı için her yerde “hadsizlik = ahlâksızlık” yapar. İnanan, O’nu kendine, kendinden daha yakın “görür” = “...inne-l Allah’e yahûlu beynel mer'i ve kalbihî... = O, kişi ile kalbi arasına hulûl eder/girer.” (8/Enfal, 24.)
Akla şöyle bir soru gelebilir : Bendeki O ile sendeki O, ... n’deki O, aynı O mu? Evet. O, bölünmeden, Samed olarak her yerde, herkestedir. Bunu = bu hâli aklın anlaması = kavraması zordur; bunun için Arş, Kürsü, Melek ve İstivâ kavramlarının özümsenmesi ve O’nun “cisim gibi”! görülmemesi gerekir; O’nun bir İsmi = özelliği de El-Latîf’tir.
İman, Mü’min’den El-Mü’min’e bir yolculuktur. Bu yolculuğun kararı Mü’min’den başlar; (kısa süren bu) yolculukta (dünyada), teslimiyete = İslâm üzere yaşanılıp-yaşanılmadığına bakılır; bu, aynı zamanda imanın/inanmanın = güvenin/güvenmenin ve samimiyetin göstergesidir; Mü’min’in imanında samimî olduğuna karar verilirse, ki bu kararı El-Mü’min verir; işte o zaman El-Mümin, “elindeki tüm imkânları = melek(e)lerini” o Mü’min’e seferber eder.
İsâbet ettiysem O’nun ikrâmı; hata ettiysem suç benim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET