HAKİKAT ve FARKLILIK

Hakikat tektir ama o hakikate ulaşma yolları farklı farklıdır. Bu, hem mesafe açısından hem içerik (= içeriği anlama) açısındandır.
Dil, hakikatin yol işaretleridir ama dili biz oluştururuz, (dil, toplumsaldır), dilin kelimelerine biz “anlam” veririz; anlamlar, “Tek ve Değişmeyen Bir Hakikat’e” endeksli olmazlarsa, hedefsiz = kıblesiz olurlar, boşlukta yüzerler. Tesbih, yönün/kıblenin “Tek ve Değişmeyen Hakikat’e” doğru olmasıdır.
Yönelmeyi sadece mekânsal düşünmemek lâzım, yönelenin samimiyetini = ihlâsını da hesaba katmak lâzım; samimiyet, içeriği anlama ile de ilgilidir; anlamın (anlamanın), dolayısıyla anlayanın hakikate yakınlığı (ya da uzaklığı), onun samimiyet düzeyine göredir. Farklılık alanları burada, buralarda oluşur. Bu, zâhirde herkesin bedenen farklı farklı olması gibi bişeydir; bu farklılık, bâtında da görülür. Herkesin hakikati algılaması = anlaması aynı olmaz ama hakikat aynı kalır. Eğer hakikat de, anlayışlarımız gibi farklılık gösterseydi, farklılık arz etseydi, o hakikat bizimle oyun oynardı, bütün çabalar da bir oyuna dönerdi; Cenab-ı Hakk bundan münezzehtir, O, abes iş yapmaz. = “...mâ haleqTe hâzé bâtılâ, SübhâneK...” (3/191.)
Mahlûk olanlar, farklı farklıdır; Hakk’ta farklılık olmaz, Hakk değişmez, Samed’dir; değişim, eksikliğin ve ihtiyacın sonucudur; Hakk, TAM’dır, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Bizler, O’na = Hakikat'e = Hakk’a yaklaştığımız oranda eksikliğimizi tamamlarız ama O’na olan ihtiyacımız, hiiiç bitmez, bu yüzden tamamlanamayız, tam olamayız.
O’na cennette bile ihtiyacımız olacaktır ve O bize orada/n “Selâm gönderecektir.”!. = “Selâmün kavlen min Rabbin Rahîm.” (36/Yasin, 57.)
O’na yakınlaşmak için aramızdaki engelleri = perdeleri salih amellerle (= iyiliklerle) kaldıracağız ama “son perde”! kalacak; aynen Efendimizin mi’racındaki son perdesi gibi, aksi hâlde “yanarız.”!.
Hakk ile = Hakikat ile aramızda ne kadar çok perde varsa, Hakk’ı = Hakikat’i o kadar çok farklı algılarız = anlarız; ne kadar az perde varsa da o kadar az farklılıkla anlar, algılarız; O’nunla aramızdan kalkan her perde, bizi Hakk’a = Hakikat’e biraz daha yaklaştırır, yakınlaştırır.
Hakk’ı = Hakikat’i de “istikrarsız = kararsız = değişken” görürsek, ne yaptığını bilmeyen “aylaklara” döneriz. Aylak tabirini Zygmund Bauman’ın kullandığı anlamda kullandım; o, hacı, turist ve aylak metaforlarını kullanır; hacıya istikrarlı, ne yaptığını bilen, hedefine giden bir fonksiyon yükler; turist, kişisel zevki için oraya buraya koşan bir tüketicidir, hiçbir şey ve yer onu tatmin = memnun etmez; aylak, ne yaptığını bilmeyen (parası da olmayan) boş boş = amaçsız gezen biridir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET