RABITA

Rabıta deyince, ben yaşta olanların aklına “yeşil kuşak projesi” için Suûdilere kurdurulan, Uğur Mumcu’nun da hakkında yazılar (sanırım bu adla bir kitabı da) yazdığı uluslar arası örgüt gelmesin. Ben bu kelimenin/kavramın (râbıtânın) Kitâb’taki karşılığına değineceğim.
Kelime Kitâb’ta beş yerde geçer : Âl-i İmran, 200. Enfal, 11 ve 60. Kehf, 14 ve Kasas, 10. Bu yazı daha çok Âl-i İmran, 200’deki râbıta ile ilgili olacak ama diğer dört yerde de hemen hemen aynı anlam; sadece Enfal 60 farklı.
Rabıta, iki şeyi birbirine bağlamak, birleştirmek demek. Antrparantez söyleyeyim, “yeşil kuşak”, kapitalizm ile İslâm’ı birleştirmeyi, İslâm’ı sosyalizmden uzaklaştırmayı amaçlıyordu ve bir Amerikan projesi idi; Afganistan başta olmak üzere tüm İslâm dünyasında uygulamaya kondu ama o yıllarda Mısır ve Suriye’den İslâm sosyalistleri de çıktı, o fikirler bize de sirayet etti...
...
Âl-i İmran, 200. âyetin anlaşılabilmesi için bir sayfa geriden okunması ve tarihi arka-planın bilinmesi şarttır. Bu âyeti tek başına okuyan mutasavvıflar, onda kendilerine güçlü bir delil bulurlar; aynı okuma biçimi, Fecr 27-30 için de geçerlidir; oradaki bağlam, “şımarık insan = azgın nefistir”; ona : Ey bu şımarıklıkta kendini mutmain (mutlu/memnun) gören nefs!, dön Rabbine de kurtul, denilmekte...” ama bizimkiler o nefsi pir-u pak = arınmış nefis yapmakta. Bağlamsız ve arka-plansız, hele hele bütünlüksüz ve iç tutarlıktan yoksun okuma, okuyanı böyle ters köşe edebilir, aman dikkat!.
Âl-i İmran, 200. âyet şöyle : 
“Ey iman edenler! Sabredin ve zorluklara karşı dirençli olun. Sürekli duyarlı olun. Takva sahibi olun. Umulur ki kurtuluşa erenlerden olursunuz.”
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Sürekli duyarlı olun” diye çevrilen râbitû, aslında bağlam ve tarihî tecrübe dikkate alındığında doğrudur ama ‘eksiktir’, âyet tek başına okunursa neye duyarlı olunacağı da meçhuldür. İki sayfa geriye bakınca pasajın Mü’minler ile müşriklerden bahsettiği görülür ve bu duyarlılık Mü’minler arası kardeşliği bozmama duyarlılığı şeklinde anlaşılır, da, aynı âyette geçen sabrı ve taqvâyı râbıta ile = râbitû ile ilişkilendirmeye kalkınca bazı boşluklar oluşur. Râbitû’ya ‘dikkatli ve uyanık olun’ anlamı verirsek, o boşluk biraz da olsa azalır ve üç kavram (sabr, râbıta ve taqvâ) arasında sıkı bir rabıtâ = bağ/bağlantı kurulur. Bu şekil okuma, hem içeriyi hem dışarıyı = hayatı içine alan bir okumadır. Dışarda müşrikler var, dikkat edin!; içerde bazı zaaflarınız var, dikkat edin! = sabredin ve bunu taqvâ ile yapın!, denilmiş olur.
Ben bu âyeti de, mutasavvıfların Fecr 27-30 anladığı = okuduğu gibi anlamıyor = okumuyorum.
Bu Kur'ân’ı ben mi yanlış okuyorum?!.
Biri bana Kur'ân okumayı öğretse!. Efendimiz : "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir." buyurmuyor mu?!.
...
Tasavvufta Rabıta : Dervişin, dünyaya ait her şeyi ve bütün alakaları kalbinden çıkararak, gözlerini kapayıp şeyhinin sûretini gözünün önüne getirerek kalbini ona bağlamasıdır.
Derviş, râbıtayla gönlünü mürşidine, onun vâsıtasıyle Hz. Peygamber’e ve o vesîleyle de Allah’a bağlamış, Hak’tan başka her şeyden arınmış olur. (Abdülbâki Gölpınarlı).
Râbıta mürîdin kalben şeyhi ile berâber olmasıdır. Mânevî birliktelikle gönüllerin bir olması ve kaynaşmasıdır. (Süleyman Uludağ).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET