HİZB

“... küllü hizbin bimâ ledeyhim ferihûn.” (30/Rum, 32.)
Hizipleşme, insanların bir fikir = bir düşünce etrafında buluşması ve o düşünceyi “savunmasıdır.” Buradan bakınca hizipleşme kaçınılmazdır; önemli olan, o düşünceyi “mutlaklaştırmamak”, âyette belirtildiği gibi o düşünce ile “övünmemektir.”!. Düşünceler zamanla “eskir”; eskimeyen “düşünce”! Vahiy’dir. Vahiy, iyi ve iyi niyetle yorumlanırsa, (insanî) düşüncelere (yorumlara) “ruh = canlılık = dinamizm” katar; ama!, ben vahiyden “sadece bunu” anlıyorum ve onda da ısrar ediyorum denirse, hizipleşme (= hizipçilik) kaçınılmaz olur. Yukardaki âyet bu tür hizipleri (= hizipçiliği = hizipçileri) muhatap alır, “her hizip/çi kendi yanındaki ile övünür = sevinir.” der. Buradan (böyle bir hâlden) taassup doğar; taassup da düşmanlık doğurur. Ama hizip sahipleri, bizim (benim) görüşüm/üz/den (duruşum/uz/dan) daha iyi görüş (duruş) olabilir der/ler/se, tekâmül = kemâl anlamında gelişir/ler.
Eskiden (aslında şimdi de) Araplarda (Müslümanlarda) kabile taassubu vardı; ona, şimdi bir de hizb (fikir, cemaat, tarikât, parti vb.) taassubu (hizipçilik) eklendi. Bu katmerli taassupla biz “kardeş” olamayız, İslâmî Birlik (= Ümmet) filan kuramayız. Herkes kendi (kabilesini, fikrini, cemaatini, vs.) beğeniyor, öbürlerine dönüp-bakmıyor bile...
Yazık oluyor bu ümmete!. Efendimiz : “Ümmetimin  ihtilâfı rahmettir.” buyururken. Bu ümmeti hizipler değil, hizipçilik mahvediyor = bölüp-parçalıyor; oysa, hepimiz aynı Allah’a, aynı Kitâb’a inanıyor; aynı kıbleye yöneliyoruz!. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET