SANAT

Bilgi üç şekilde iletilir : 1) Söz, yazı. 2) Sanat. 3) Hayat. İlki malûm, eğitim-öğretimle; ikincisi, görsel ve işitsel malzemelerle; üçüncüsü hâl (= davranışlar, yaşayış) iledir.
Sanatın, müzik, resim, heykel, plastik sanatlar, tiyatro, fotoğraf, sinema (7. sanat) gibi dalları biliniyor. Şiir, söz ve yazının sanatla buluşmasını ifâde eder; güzel söz ve güzel yazı da sanattır; güzel sanat, güzel insanların elinden (dilinden) çıkar...
Sanatın, “ince duygulu insanların” eseri olduğu söylense de, bence sanat, “ince zekâ” sahibi olmayı da gerektirir. Sanatı taşıyan malzemelerle, anlamı taşıyan malzemeler benzerdir. Söz ve yazıda bu, alfabedir (ses, yazı = dil); görsel sanatlarda, renk ve biçimdir; sözlü sanatlarda ritm ve ahenktir (uyum). Bu taşıyıcı “malzemelerin” arkasında “anlam” vardır; anlamı (mesajı) bunlar taşır. Bu “malzemelerin” arkasındaki anlamın, bizdeki karşılığı “uyuşursa”, kişi anlamı kolay yakalar. Bu uyuşma, bazılarında sadece “duyguda”, bazılarında sadece “bilgide”, bazılarında hem duyguda hem de bilgide gerçekleşir. Bilgi sadece dışarda değil, hem dışarda hem içerdedir. Bilen, dışardakileri de kendini de bilir; ilkine âlim; ikincisine ârif denir. Her bilginin içerde (insan ruhunda) bir karşılığı vardır; insan, zübde-i âlemdir = âlemin özüdür.
Edebiyatta ‘söz sanatları’ diye bir tâbir vardır; cinas, kinaye, mecaz, teşbih vb... diyalogda ve mantıkta da cedel, burhan, beyân/net ifâde, kıyas, safsata/mugalata gibi... bunlar edebiyatın (= ve mantığın = mantûkun = konuşmanın ve yazmanın) sanatlarıdır.
...
Bizler, güzel konuşmanın ve güzel yazmanın arkasındaki mesaja = anlama ulaşmayı hedeflemezsek = konuşmanın ve yazmanın güzelliği ile (= bu sanatlarla) yetinirsek, “yarı yolda” kalırız.
...
Konuyu dine = dinî bilgiye getirirsem,
Dinin Kitâb’ını “sözlü sanat gibi”! gördüğümüz için Tecvid İlmini; “yazılı bir sanat gibi” gördüğümüzden Hat İlmini geliştirmişiz. Aslâ yanlış yaptığımızı söylemiyorum; söylemeye çalıştığım, bu sanatları “aşmak” ve onların arkalarındaki mesaja = anlama ulaşmaktır ve o mesajı = anlamı aynı güzellikte = sanatkârâne bir şekilde hayatımıza taşımaktır; bunun adı : İhsan’dır.
Cibrîl Hadisini hatırlayın!. Orada üç soru sorulur : İslâm nedir?. İman nedir?. İhsan nedir? İslâm : İslâm’ın beş şartı. İman : İmanın altı şartı. İhsan : O’nu görüyormuş gibi yaşamak. Sen O’nu görmesen de O seni görür.
İhsan hâli, işleri güzel (sanatkârâne) yapmayı gerektirir. O’nun Huzurunda işler baştan savma = gelişigüzel, “yarım yamalak” yapılır mı?!.
“Yarım yamalak” kelimesine dikkat!.
“Tam” neydi?!.
Anlam. Ve o anlama göre güzel yaşama.
Bilelim ki bu da bir nihâi hedef değildir.!.
Nihâi hedef : Es-Samed’dir. = Katışıksız Tam’dır. = Katışıksız Mükemmel’dir. = Katışıksız Güzel’dir. = LeHü’l Esmâ’ül Hüsnâ = En Güzel İsimler O’nundur. İsimleri Güzel Olan’ın Kendi de “GÜZEL”! olur.
“O, yarattığı her şeyi güzel yaratır...” (32/7.) “Biz, insanı en güzel şekilde yarattık.” (95/4.)
Sanat güzellikse, “EN GÜZEL SÂNÎ’” Rabb’ul âlemîn olan Allah’tır.
(Not : Sanea’ kelimesi Kitâb’ta 20 kez geçer; 27/88’de de Allah’a izafe edilir.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET