KULE

“Ey Hâmân! bana bir kule yap, belki...” 
“Belki şu Mûsâ’nın ilâhını görebilirim...” (40/36.)
Tanrı, hep “yüksekte” aranmıştır. Evet O, YÜKSEK’tir = ALİYY-ÜL A’LÂ'’dır.  Bunun en bâriz göstergesi de İslâm dünyasında minâredir; bu yüzden, son yüzyıla kadar minâreden yüksek bir binanın yapılmasına izin verilmemiştir.
Bugün, İslâm dünyası böyle midir?!.
...
Hâmân, Firavun’un veziridir. Firavun da Mûsâ’nın ilâhını yükseklerde = göklerde aramaktadır.
...
Minârenin asıl anlamı yüksek yapı değil, ışıklı = nurlu “fener = kule” demektir; deniz feneri gibi. Müezzin oradan seslenince, bu sesi herkes duysun, bu ışığı herkes görsün diye, minâre yüksek, ma’bedler de ihtişamlı yapılır. Hele bu gösteri/ş çağında buna daha fazla önem verilmesi beklenir. Tek tük de olsa yine gösterişli ma’bedler yapıyoruz. Hristiyanlığın en ihtişamlı ma’bedini = Sagrada Famila’yı, ki kutsal aile evi = ma'bedi demektir, o ailede Baba, Oğul/İsâ, Ana/Meryem ve Ruh-ul Kudüs yaşar, İspanya’ya gittiğimde görmüştüm. Bizim en ihtişamlı ma’bedimizi de Mekke’de gördüm, her ne kadar O ma’bedin ihtişamını yüksek kulelerle “gölgelemeye” çalışsalar da, Ondaki ışık hâlâ canlıydı.
...
Bugün minârelerden çook daha yüksek ve ma’bedlerden çook daha ihtişamlı = gösterişli binalar (gökdelenler) yaparak onları yukardan seyrediyoruz; vip (very important person) hacı olmak için bu şahâne bir deneyim olmalı!...
...
Dışardan (uzaydan) bir göz gelse, şöyle şehirlerimize (köylerimiz dahil) bir göz atsa, biz de ona : “Müslümanız; şu/nlar da bizim mâ’bed(ler)imiz” desek, acaba bize inanır mı?!.
Siz bakmayın, şehrin en yüksek tepesine en büyük mâ’bedi yaptığımıza; ondan çok daha büyük ne binalar yaptık biz, ‘kumdan kuleler’ yapar gibi. Yaptığımız bu kulelerle (= bilimle) minârelere (= ma’bedlere = dine) “meydan okurken”!, “küçücük bir dalganın”!, yaptığımız bu kuleleri mahvedebileceğini unuttuk.
...
“nesullahe fenesiyehüm... onlar Allah’ı unuttu, Allah da onları...” (9/67.) “nesullahe feensāhüm enfüsehüm... onlar Allah’ı unuttu, Allah da onlara kendilerini (nefislerini) unutturdu...” (59/19.)
Sizce, muhteşem ma’bedler ve yüksek minâreler yapmamız, O’nu unutmadığımızın bir göstergesi gibi görünse de, onlardan çook daha yüksek binalar (gökdelenler) yapmamız, neyin göstergesi olabilir?!.
İhâlesi Hâmân’a verilen bir arayışın mı, yoksa "yeryüzünün gökyüzüne diklenmesinin"! mi?!.
...
Elbette kuleye (yükseğe, dağa = Hira’ya) çıkalım, oradan hâlimizi, insanlığın hâlini seyredelim; ama orada (fildişi kulelerde) yaşamayalım, aşağı inelim de “gördüğümüz yanlışlıkları” düzeltmeye çalışalım.
Efendimiz, önce Hira’da, sonra da Mi’rac’da bunu yaptı. (Hira’dan ve Mirac’dan inerek halkın arasına katıldı, halk gibi yaşadı, O halkın arasındayken, “Muhammed hanginiz?!” diye soruldu.)
Bugünün “entelektüelleri” fildişi kulelerinden inmeye cesaret edemiyor; sözleri ile de kendilerine “yeni dil kuleleri” inşâ ediyorlar = kimse onları anlayamıyor.
...
Bakın!, Kitâb’ın Sözlerine ve Üslûbuna!. ne kadar “doğal” ne kadar “sıcak ve canlı”!. Gördün mü?!, bak işte orda!, şu, şu!. = eraeytellezi, zélike, hězě, fezělikellezî; söyle ona!. = Qul!; (yoksa hâlâ) gör(e)medin mi?! = elem tera?!; bak, bak! işte orda/onlar!. = hěülâi;... Ey İnsanlar = Ya eyyühé’n nâs; Ey İman edenler = Ya eyyühellezîne ěmenû!; de(yin) ki o kâfirlere = Qul lillezîne keferû!;... iman edin, haksızlık etmeyin... şöyle yapın, böyle yapmayın, Benden başkasına tapmayın!...
...
Bu kadar etkili = tesirli Sözler, ancak bin bir zahmetle o kuleye (Hira’ya, Mi’rac’a) çıkanlara ve o kuleden inmeyi göze alanlara söylettirilebilir ve Onların ağzından çıkabilir. Selâm olsun Onlara; Hamd olsun Onları bize Elçi olarak Gönderen’e.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET