TARİH
Tarih, bugünün geçmişe doğru izini sürmek, oradan buraya nasıl gelindiğini bilmektir.
Her şeyin tarihi olur; tarihe “bütüncül, felsefî ve ilişkisel” yaklaşmazsak, “olup-biteni” anlayamayız.
Bu yazı, bilim (bilimin = bilmenin) tarihine kısacık bir bakış atacak.
Bilme, bilenler ve bilinenlerin etkileşimidir; bu iş sistematikleşince bilim olur. Bilim, olayları ve şeyleri (= hayatı) anlamaya ve açıklamaya yarar. Bu anlama ve açıklama, “bir hedefe = amaca” yönelik olmazsa, dağınık olur, her kafadan bir ses çıkar ve bu sesler kakofoniye döner.
Bilimde ‘hakikat iddiası’ abestir; bilim, ‘ben hakikati buldum’ derse, artık bilim yapmanın anlamı = ma’nası kalmaz; en azından pozitivist bilim anlayışına (Descartes’e) kadar bu böyleydi; Descartes’la bilim modernleşti, kartezyen bir yapıya kavuştu; bunu da, çok daha geriden Aristo mantığı besledi; kesin doğru-kesin yanlış, siyah-beyaz ikili mantığı... (şimdilerde bu mantık, bulanıklaştı = fuzzy mantık.)
Bu pozitivist bilim, siyasal ve toplumsal alanda hegemonya (baskı/zulm) üretti ve tüm dünyada egemenliğini ilân etti, küreselleşme (globalleşme) de buradan doğdu.
Batı biliminin kökeninde doğu bilimi vardır, ama doğu, bu bilimi baskı için değil anlama ve açıklama (= hakikatin işaretleri = âyetleri) için kullanıyor ve hakikate ulaşmanın ‘bir ve bir çook yolu’ (sırât ve sübül) olduğunu biliyordu; batı bu yolları teke indirdi ve tüm dünyaya dayattı.
...
Kendi de işin içinden çıkamadı; kuantum fiziği gelişince post-modern bilimi bir çıkış olarak görmeye başladı ama hâlâ doğuya pozitivist bilimi dayatıyor. Post-modern bilim, rotasız = kıblesiz bir bilimdir; onun hakikati yoktur, ona göre her şey hakikattir (= puttur); bu da “bilimsel şirktir.”!.
Kitâb’taki tarih kıssaları (kasas), bizi bu tür şirkten (de) korumak için anlatılır. Kitâb, tarihe ‘felsefe’ (anlam) katar; tarih felsefesiz okunmaz, okunsa da hikâye gibi, eğlenmek için okunur...
Bana tarih okunmasını öğreten ve çok boyutlu bir insan olan, Prof. Dr. Şahin UÇAR’a şükranlarımla...
Yorumlar
Yorum Gönder