CÖMERTLİK ve SAVURGANLIK
Cömertlik, ikram, kerîmlik, kerîm olma hâli. Savurganlık, tebzîr, saçıp-savurma hâli.
İkram, ihsan edileni, ihsan Eden'in rızası için verme; tebzîr, o ihsanı herhangi bir gaye olmaksızın ya da gösteriş yapmak için harcama.
İkram ile taqvâ arasında sıkı bir bağ varken; tebzîrin taqvâ ile uzaktan-yakından hiçbir ilişkisi yoktur. 49/Hucurat, 13, “inne ekrameküm ındellahi etqâküm = Allah katında en taqvâlınız en cömert (ekrameküm, en mükerrem) olanınızdır.” der.
17/İsrâ, 26-27 ise, “Yakınlara (= akrabaya), düşkünlere ve kendisini Allah’ın yoluna adamış olanlara yardım et!. Savurganlık yaparak saçıp savurma. Saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.”
25/Furkan, 67, “Onlar, infak ettikleri zaman israf da etmezler cimrilik de yapmazlar; ikisi arasında bir denge (= orta yol) kurarlar.” der.
Kerîm Olan’ın ikramını elbette ‘O’nun gibi’! ikram edemeyiz; O, Ekrem-el Ekramîm’dir. O, bize “Benim gibi ikram edin” demiyor ama 28/77’de “... ve ahsin kemâ ahsenellahu ileyk = Allah’ın Sana ihsan ettiği gibi ihsan et/edin!...” diyor.
...
Aşırı yeme-içme (israf) sonucu karşı karşıya kaldığımız obezite de bir saçıp-savurmadır. Toplumsal (ekonomik) katmanlaşmanın en temel sebeplerinden biri adâletsiz bölüşümse, biri de israftır. İkram, aynı zamanda bu adâletsiz bölüşüme karşı koyuşun; saçıp-savurma ise, bu adâletsiz bölüşüme rıza göstermenin adıdır.
...
Arap aristokrasisi de cömertti ama onların cömertliği birbirlerine = zenginlere idi ve bu cömertlikle de övünürlerdi; İslâm geldiğinde bu cömertliği hem değiştirdi hem de dönüştürdü, tabana yaydı; üstünlüğü, zenginlikle = malla değil taqvâ ile ilişkilendirdi, birleştirdi; taqvânız varsa bunu, malınızdan vererek de gösterin ama bunu övünme konusu yapmayın, dedi.
Kimin neyi varsa versin ama verdiği ile övünmesin; verdiğini kendisine Veren bilsin yeter.
Not : Dün de bugün de sistem adaletsizlik üretmeye devam ederken, insanlar arasındaki iktisâdî, siyasî, ilmî uçurumları (açıkları) artırırken; bizim sistemi sorgulamak (ve değiştirmek için uğraşmak) yerine, çeşitli yardım/laşma vakıfları-dernekleri kurarak bu açıkları kapatmak, bu yaralara “pansuman olmak”! için uğraşmamızın doğru olup-olmadığında kuşkularım var. İçimdeki bir ses, ‘sistem bozuyor, sen de farkında olmadan o sistemi onarıyorsun derken; öbür ses, sisteme entegre olmadığın, sistemden olabildiğince uzak kaldığın sürece doğru yapıyorsun.’ diyor.
Siz ne diyorsunuz?!.
Benim bu ikilemime bir çözüm, bir çare üretebiliyor musunuz?!.
Yorumlar
Yorum Gönder