MÛSÂ (a.s.)'NIN STRATEJİSİ

Kitâb’ta en çok Mûsâ (a.s.)’ın hayatına ve mücadelesine yer verilir. Mısır’daki çocukluğu, gençliği, Medyen seyahati, oradaki 8-10 yılı, dönüşte, Tûr’da Rabbi ile görüşmesinden sonra Kendine ve kardeşi Harun’a görev verilerek, “Firavun’a git!. = izheb ilâ Firavn!.” (20/24.) denilmesi...
Firavun, çook güçlü ve çook otoriter bir liderdir; astığı astık, kestiği kestiktir... onun korkusundan kimse, Mûsâ'yı (ve kardeşi Harun’u) dinlememekte, Firavun’un sistemini sorgulamayı göze alamamakta ve onun zulmüne razı olmaktadır. Yunus 83, Mûsâ’ya kavminden ancak bir kaç genç = bir avuç insan = “zürriyyetün min kavmihî” inandı, der. (Zürriyet kelimesi, hem soy hem zerre = az anlamı verir; soy da zerre bir hücreden = sperm hücresinden ürer/türer.) Bu bir avuç insan da, “muhalif olmaktan ve deşifre olmaktan” korkuyorlardı. Mûsâ onlara : “EĞER İNANIYORSANIZ, O’NA DAYANMALISINIZ (= FEALEYHİ TEVEKKELÛ), MÜSLÜMANSANIZ.” diyor. (10/84.) Onlar : “Tevekkül ettik...” diyorlar. (10/85.) Bu âyetten yola çıkarsak, tevekkülün imandan ve teslimiyetten daha ileri bir aşama olduğunu söyleyebilir miyiz?!. (Tevekkül, vekil kılma; müvekkilin yapacağı şeyi vekilin yapması, müvekkilin vekile güvenmesi, “işini” (burada = 10/84, kendini/canını) O’na teslim etmesi demek.)
"Mûsâ ve kardeşi Harun’a vahyettik. Mısır’da kavminiz için evler hazırlayın, EVLERİNİZİ KIBLE EDİNİN = “veca’lû buyûteküm kıbleten”, salâtı ikâme edin = namazı kılın, Mü’minleri müjdele.” (10/87.)
“Mûsâ : Ya Rabbi! Sen bu Firavun’a ve onun adamlarına (melelerine = ileri gelenlerine) bu kadar malı, şatafatı = “zîyneten ve emvâlen”, insanları Senin yolundan saptırmaları için mi verdin?!. Ya Rabbî!, onların servetlerini yok et = “Rabbenâ’dmis alâ emvâlihim” ve yüreklerine/kalplerine bunun acısını tattır, kalplerine şiddetli bir acı ver; (anlaşıldı ki) onlar, elîm azabı görene kadar iman etmeyecekler.” (10/88.)
“Rabbiniz Allah, duanızı kabul etti. Siz, (sabır ve sebatla) doğru yoldan ayrılmayın; bilmeyenlerin yoluna tâbi olmayın = uymayın!.” (10/89.)
"İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve adamlarını da o denizde boğduk; o Firavun tam boğulacağı sırada : İsrailoğullarının inandığı İlâh’a (= Allah’a) ben de inandım, ben de Müslüman oldum = O’na teslim oldum, dedi.” (10/90.)
“Şimdi mi?!. = Ĕlân!...” (10/91.)
Sizce bu stratejiyi Mûsâ mı oluşturdu, yoksa kendisine denileni mi yaptı?!.
Bu soruyu Mûsâ’nın tüm hayatına da yayabiliriz. Hani, o daha bebekken Onun sandığa konulup denize/nehre bırakılmasını da O istemişti; annesine de O sekînet vermişti; Onu Medyen’e Şuayb (a.s.)’ın yanına eğitim ve evlilik için de O göndermişti; dönüşte de Tûr’da Onu çağırıp Ona görev vermişti...
İman ve teslimiyet güçlü ve samimî olursa, sizin yapacağınızı O yapar, işte TEVEKKÜL buna denir. Önce siz O’nun “yap!, dediklerini yapın!.”, sonra O sizin yapmak istediklerinizi yapar = yaptırır.!. Sizin başarınız için stratejiler de geliştirir...
...
“Ey Nebî! Allah’a karşı taqvâlı ol. Gerçeği yalanlayan nankörlere ve münafıklara uyma = boyun eğme!. Kuşkusuz Allah, her şeyi bilendir, en doğru hükmü verendir. Rabbinden Sana vahyedilene uy!. Kuşkusuz Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır. Allah’a tevekkül et!. Vekil olarak Allah kâfîdir, kuluna yeterlidir.” (33/Ahzab, 1-3.)
Bu Sözler, sadece Hz. Mûsâ ve Hz. Muhammed'e (aleyhümesselâm) mi söylenmiştir, bizlerin de bu Sözlerden az da olsa bir nasibi yok mudur?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET