KAZANÇ

Kazanç : Çalışmanın sonucunda elde edilen pozitif (+/artı) değer, kâr. 
Kazancın (kârın) elde edilmesi için belli masraflar yapılır, emek/ler verilir ve belli riskler alınır. Risk yükseldikçe kâr düşer, zarar edilebilir. Risk, piyasada güvenin bulunmaması, ticaretin belirlenmiş kurallara göre yapılamamasıdır.
Bu, işin ekonomik kısmı. Bunu düşünceye tahvil ettiğimizde, düşüncenin kazancı nasıl olur?!. Her kazancın arkasında bir düşünce varsa, bu kazanç da o düşüncenin yaygınlaşması ve ekonomiye, siyasete = hayata yansımasıyla gerçekleşirse, o zaman bu düşüncenin kazancı nasıl olur? Bunun da belli bir sürede (kısa, orta ve uzun vadede) gerçekleşmesi beklenmez mi?
Bu süre (vade), zaman algımızla bağlantılıdır. Peşinciler, kazancı hemen (= çok kısa vadede) almak isterler; uzun vadedeki riskleri göze alamazlar. Uzun vadeli yatırımı göze alanlar, ısrarla beklerler ve bütün riskleri göze alırlar; çook uzun vadeli kazançlarda, çok büyük risklerin olduğunu düşünürsek; bu iş hiç de kolay değildir. Böyle bakınca, birileri, kazancını buradaki zaman algımıza (algısına) göre çook öteye (çook uzun vadeye = âhirete) atıyorsa (!) büyük riskler alıyor! demektir. Böyle bir adamın bu kadar uzun süre sabırlı olması çook zordur. (Âhiret inancına bir de bu açıdan bakmamız gerekir.)
Düşünce bazında, buradaki zaman algımıza göre düşünen, ahirete (çook uzun vadeye) inanmayan bazı insanların da epey uzun vadeli işler yaptığını görüyoruz. ‘Huzursuzluğun Kitabı’nın yazarı Fernando Pessoa bunlardan sadece biri; bunun gibi bir çok yazar var. Yine Tolstoy, hiç ahiretten bahsetmez, kitaplarının “meyvesini = kazancını” kendi yaşarken de alamamıştır, üstelik başka yerlerden elde ettiği kazancı, kitaplarına vakfetmiştir... bütün etkili yazarlar, ölümlerinden sonra etkili olmuştur, olmaktadırlar...
Bu adamlar, âhiret gibi bir vadeye inanmadıkları hâlde, onları bu riskleri almaya iten, sizce nedir?!.
Bence vicdan (inanç).
Vicdan (inanç), aslında “beklentisizliktir, kârı düşünmemek, herhangi bir getiri beklememektir.”!. “Olsa da olur, olmasa da olur.” diyebilmek, yapılan işten “vicdanî haz” alabilmek, bir nevî “ihtiyaçsızlık hâlinde” olabilmektir. Şahsen ben, âhirete inandığım için, bu adamları “anlayamıyorum”!; orta ve uzun vadeli bir beklenti ile hareket ediyorum, böyle rahatlıyorum; bugün (kısa vadede = 15-20 yılda = yaşarken), verim (kâr = getiri) alamasam da, orta ve uzun vadede alacağıma inanıyorum. Orta vadeyi, ben öldükten sonraki bu dünyaya; uzun vadeyi de öte dünyaya hasrediyorum. (Bunun için okuyor ve yazıyorum; bugün beni kimse anlamıyor diye de üzülmüyorum; Rabbime güveniyor = inanıyorum.)
Gün gelecek, buradaki zaman algımız değişecek = zaman (da) ölecek, hayat ebedîleşecek; bize, “dünyada ne kadar kaldınız?, diye sorulunca, “bir gün ya da o günün az bir kısmı kadar.” (23/113.); “bir saat kadar.” (30/55.) kaldık diyeceğiz. Geriye dönüp baktığımızda da beklentilerimizin “bir ânda” gerçekleştiğini göreceğiz!...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET