OLUŞ ve BOZULUŞ

Oluş, mevcut hâldeki (ândaki) durumdur; bozuluş ise yeni/başka bir hâle (âna) geçiştir.

Oluş, bozuluşu; bozuluş da oluşu takip eder. Oluşa ve bozuluşa değer yüklersek, oluşun, iyiye doğru; bozuluşun, kötüye doğru olduğunu söyleyebiliriz.

İyiye doğru oluş (ki, bu aynı zamanda bir bozuluştur), mevcut hâldeki durumdan daha iyi, daha mükemmel bir  yükseliş; kötüye doğru bozuluş, daha kötü bir duruma düşüştür.

Buraya düşünce, bozulduk!.

Buraya düşen her şey bozulur, çürür... Onların aslı, bozulmayan halleri “yukarıdadır.”!. O yüzden buradaki şeylerin bozulmamış hâldeki tatları, asıl tatlarından çook küçük bir numune/prototipdir.

Burada olanlar, dört unsurdan (su, ateş, hava ve toprak) meydana gelmiş somut cisimlerdir. Cisimler, madde ve sûretten (şekilden) oluşur; her cismin bir maddesi, bir de şekli vardır. Cisimlerde bozulma (çürüme, hastalanma) şeklendir ve kaçınılmazdır; beden de bir cisimdir. Her bedenin bir şekli vardır, şekil bedenleri birbirinden “ayırır”. Bedenin üstünde nefis vardır; nefs somut değil soyuttur. Soyut, maddenin (somutun) soyutlanması ile bilinir, bu işlemi akıl yapar. Bu açıdan akıl, nefsin üstündedir. Nefis, burada bir bedene ihtiyaç duyar, bedeni mekân/memleket edinirken; akıl, o bedenden, o memleketten başka memleketlere soyutlama yoluyla çook kolay gider/gidebilir. Hayal de böyledir ama hayalin somutta (somut varlıkta) bir karşılığı yoktur, hayal âfâkîdir, somut bişeye dayanmaz; akıl ise somut varlıklara dayana dayana yükselir, aklın ayakları yere basar, “epey yükseğe çıkınca”! da, tüm varlığın yer kaplamayan ve bozulmayan “BİŞEYDEN” kaynaklandığını anlar ve “OŞEYİN” önünde secde eder.

Oluşunu, bozulanlarda arayanlar ve bozulanlarda karar kılanlar, bozulmaya mahkûmdur. O oluş, ecel geldiğinde hangi düzeyde “tamamlanmış” ise, kişi oradaki hâli ebedî olarak yaşamaya, o hâlde kalmaya devam edecektir. Rab, extra bir ikrâmda bulunursa, bu O’nun lütfudur; O, Rahîm’dir, Kerîm’dir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET