İKÂME

Biz bu kelimeyi, ‘ikâme-i salâttan = salâtı (namazı) ikâme etme’den (kılma’dan) hatırlarız; oysa bu kelimenin anlam alanı ve semantiği o kadar geniştir ki, Kitâb bu kelimeyi 660 kez kullanır. Kâmû, qum, feeqım, şeklinde emir formunda; müstekîm, istikâmet, kavvâm, kayyûm, akvam, takvim şeklinde sıfat olarak; kavm, kıyâmet, makâm, ikâmet şeklinde isim olarak; ikâme, kıyam şeklinde fiil olarak...

Bu kullanımların ortak anlam kümesi, sağlam, dosdoğru durmak, çook sağlam bir dayanağa dayanmak, bu dayanmaya da ikâme adını vermektir. Kavm, insanın ilk dayanağıdır ama İslâm, o dayanakla (kavmiyetçilikle, milliyetçilikle, devlete dayanmakla) yetinmemiş, çook daha sağlam bir dayanak sunmuştur insana = El-Hayy-el Kayyûm. ‘O Dayanak’la irtibatı sağlayan her eyleme ibâdet demiş; namazdaki (salâttaki) hâli de ikâme olarak tanımlamıştır = ikâme-i salât ya da salâtı ikâme. Kişiyi El-Hayy-el Kayyûm’a götüren yola, Sırat-ı Müsteqîm; o yolda yürümenin tüm kurallarını içeren dine, Dîn-ül Kayyım demiş; bu yolda istikâmet bozulmazsa kavvâm olunacağını söylemiştir. Yolunu, duruşunu bozmayan insanı, ‘ahsen-i takvîm’ olarak nitelemiş ve başlangıçta da insanı bu fıtratta/yapıda yaratmış ama insan bu “kıvâmını” bozmuştur. İnsan tekrar ‘kendine gelmeyi’ istiyorsa, “kıyâm” etmeli demiş ve kıyamı insanın salâtının bir rüknü yapmıştır. Namazı hakkı ile (bireysel ve toplumsal olarak = ferdî ve cemaatle) ikâme edeni ve kıyam edeni de “makâm-ı mahmûd’a” taşımıştır.

Kimin nasıl yaşadığının hesabını vermesi için de kıyâmeti ve âhireti var etmiş/yaratmıştır.

Namazı ikâme’yi ‘bir bütünün (= dinin, kulluğun) parçası’ ve bizi “Mutluluğa, Allah’a” götüren bir ibâdet olarak görmezsek, ufkumuz dar kalır ve kıldığımız namazdan “tat/haz” alamayız, onda (namazda) ve hayatta huşûyu yakalayamayız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET