GÖKTEKİ YILDIZLAR/IM

Numan b. Sabit (Ebû Hanife) : 699-767

Ebul Huzeyl el- Allâf : 752-852

İbrâhim Nazzam : 775-845

Kindî (Alkindus) : 805-875

Huneyn b. İshak : 809-877

İbn Nâima (Alhımsî) : 780-840

Yahyâ b. Mâseveyh (Yuhanna) : 790-857

İshak b. Huneyn : 845-911

Ebul Hâşim el-Cübbâî : 850-916

Tehdârî (Throdore) 770-850

Râzî : 865-925 (Fahreddin Râzi değil, Ebu Bekr Muhammed b. Zekeriyya)

Ebû Mûsa el-Eş’arî (Hasan el-Eş’arî) : 873-936

Farabî (Alfarabî) : 879-950

Harizmî : 930-990

Kadı Abduccabbâr : 935-1025

İbn Heysem (Alhazen) : 965-1039

İbn Sinâ (Avicenna) : 980-1037

İbn Hazm : 994-1064

Dârimî : 1010-1070

Gazâlî : 1058-1111

İbn Bacce (Avempace) : 1090-1138

Abdülkerim eş-Şehristânî : 1086-1158

İbn Zühr (Avanzoar) : 1100-1162

İbn Rüşt (Averroes) : 1126-1198

İbn Meymûn (Maimonides) : 1135-1204

Fahreddin Râzî : 1149-1209

Şihâbüddîn Sühreverdî : 1155-1191

Muhyiddin Arabî : 1165-1240

Urmevî : 1198-1283

Ebherî : 1200-1265

Nasuriddin Tûsî 1201-1274

Celâleddin Rûmî : 1207-1273

İbn Nefs (İbn’ün-Nefs) 1208-1288

Sadreddin Konevî : 1208-1275

Kutbeddin Şirâzî : 1236-1311

Şemseddin Semerkandî : 1240-1304

İbn Teymiye : 1263-1328

İbn Kayyım el- Cezviye : 1292-1350

Teftazânî : 1322-1390

İbn Haldun : 1332-1406

Muhammed Cürcânî : 1340-1413

Nureddin Cürcânî : 1370-1434

Kadızâde-i Rûmî : 1350-1412

Sadreddin Şirâzî : 1425-1497

Teftazânî: 1450-1510

İbn Kemal : 1460-1533

...

Gökteki ‘Ay’ım Hz. Ali (599-661), ‘Güneş’im Hz. Muhammed (571-632).

...

Şehirde (şehir hayatında) artık yıldızlar görünmüyor!; ‘Ay’ her zaman olmasa da ara-sıra (çoğu zaman); ‘Güneş’ ise her zaman görülebiliyor.

***

Yıldızlar neden söndü?

Özellikle 15. yüzyıldan sonra İslâm dünyası “karanlığa” büründü.

Neden?

Selefî akımlar felsefî akımları boğdu.

Felsefe derken (salt) Yunan Felsefesini kastetmiyorum, Kitâb’ın rehberliğindeki İslâm Felsefesini kastediyorum. Artık başka bir Kitâb gelmeyecekse elimizdeki mevcut Kitâb’ın (O Kitâb’ın pratiği Sünnet’in) rehberliğinde akıldan başka bişey yok. Akıl devre dışı kalırsa, Kitâb da Sünnet de yanlış anlaşılır, “sorgulama” yapılmaz. Kim, ne derse ona tâbî olunur, bireysel sorumluluk ortadan kalkar, cahillik hüküm-fermâ olur.

Kendini âlim sananlar, kendilerini sorgulayanlara şöyle demeye başlar :

‘Men tamantaka, tazandaka!.”

(Kim mantıkla uğraşırsa, zındık olur.)

Bu söz, 15. yüzyıldan sonra (Selefîler tarafından) yaygınlaştırıldı.

***

Doğu/lu-Batı/lı Tartışması

Bu bölünme sûn’î/yapay. Kökleri çook eskilere dayanıyor. İslâm dünyasının H: 2. asırda Yunan’la (Yunan Felsefesi ile) tanışması ve sonrasına. Farabî, hem doğulu hem batılı. İbn Sînâ, batıyı bilen ve eleştiren bir doğulu. İbn Rüşt, batı ile doğuyu buluşturan biri...

Bugün doğulu olan batıyı; batılı olan doğuyu bilmiyor. 

Dünya küreselleşti; doğu, batıyı bilmeli; batı da doğuyu.

Bizim bilginlerimizin (akademyamızın) çoğu, batıyı bilse, doğuyu bilmiyor; doğuyu bilse batıyı bilmiyor.

Batıyı bilenler, doğuyu bilmediği için; doğuyu bilenler batıyı bilmediği için ülkelerini “yönetemiyorlar.”!.

Din (İslâm, Efendimiz), “İlim, Çin’de de olsa alın.” demiyor mu?!

Doğu karşıtlığı da batı karşıtlığı da taassuptur; taassup, cahillikten kaynaklanır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET