YÖNSÜZ YOLCULUK

İman etmek, hakikate ve hakikaten olur. Hakikat, (daha üst aşama olmasına rağmen şimdilik Tanrı'yı da Hakikat olarak görelim) var mıdır? Hakikatin varlığı konusunda iki görüş olabilir : Yoktur ve Olabilir. Doğrudan vardır denilince zaten sorunsuz iman edilmiştir. Ben sorunlardan doğan imanı daha değerli bulduğumdan, ‘olabilir' üzerinde yolculuk yapmak istiyorum. 'Yoktur' diyen için ise zaten iman diye bir konu da yoktur.

Olabilir ise nerededir?
İçeride mi dışarıda mı?
Ben hem içeride hem dışarıda diyenlerden yanayım ama Onu içeride arıyorum.. Dışarıda benden daha değerli olan bişey yok. Haa düne kadar vardı, ve ben, ev için, araba için vs. dışarıda olan şeyler için çalışıyordum; onlara sahip olunca onlar beni hakikat arayışından biraz uzaklaştırsalar da şükür onu unutturamadılar. Ben artık gözlerimi içeriye çevirdim. Dışarıya bakan gözler beton, demir, taş, hava, su... görüyor. Gördükleri ile içeriye yöneliyor ve içerideki göz bunların hakikat olamayacağına hükmediyor. Aksine, içerdeki göz de dışarıyı göremiyor ama o göz, bana dışarıda olanların hepsi senin içinde var diye fısıldıyor. Hava, su, ısı, taş, toprak, hareket...
İçeri dışarının zıddı değil, dilde zıddı gibi görünse de. İçeride, dışarıya da içeriye de anlam veren, ikisini sarıp sarmalayan, paradoxu, ikiliği yakıp yıkarak yeni bir “yönsüzlük” inşâ eden; böylece içi-dışı aynı ve bir eyleyen bir ‘güç' var; o gücü keşfeden hakikat arayışına çıkmaya hak kazanmıştır. Samimiyetini sürdürürse hakikat = iman ona ikram edilebilir. İmana eren, hakikate erer ama şımarmaması gerekir çünkü imanda, hakikatte (de) yolculuk; geri dönüş, hatta geriye gidiş de her zaman mümkündür.
Hakikat bize mi gelir, biz hakikate mi gideriz?
Bence hakikat bize gelir, biz hazır olursak. O hazır olanı bilir, ne de olsa hakikattir, en değerli bilgidir, kimin ne durumda olduğunu bilir. (Bizim için) Hakikat, bilendir, bilgidir, bilinendir, bildirendir. Kendisi dışında bilineni çıkarınca adı (bizim için) Tanrı olur... Çünkü Tanrı bizim için “Bilinemez" olarak kalmak zorundadır, O'nu bilirsek bileceğimiz hiç bir bilgi kalmaz!, bu durum imkânsızdır.
Biz hakikate, hakikati bilmeye nasıl hazırlanırız? Hakikat dışı pis şeyleri içimizden atarak. Nedir onlar? Yalan, kötü niyet, gıybet gibi pis/kötü şeyler; taş, toprak, kağıt vb. ağırlık yapacak şeyler. Bunları içimizde tutarak hakikate ulaşamayız. Bu pis ve ağır yüklerimizi boşaltırsak içimizde hakikate yer açılır. Boşalttığımız yer kadar hakikat bizde misafir olur. Onun bizde daha çok yer edinmesini istediğimiz ölçüde o bize gelmeye/buyurmaya devam eder. Ne zaman ondan bıkarsak(!) çok narindir, hemen bizi terk eder. Kiri ve ağırlığı sevmez. O, temiz ve hafiftir; temizler ve hafifletir...
Bizim onu aramamıza gerek yok. O bize gelir. Onun tek arzusu, kendisini ehil olana bildirmektir. Var mıdır, yok mudur tartışmaları ile meşgul olanlara sadece işaretlerini, ayetlerini gösterirken; O’na içinde yer hazırlayanlara kendiliğinden, tıpış tıpış gelmeye dünden razıdır. Çünkü Hakikat, değerini bilenler tarafından bilinmek ister, kadir kıymet bilmezlere kendini teslim etmez...
Biz hakikate değer verirsek değerimiz artar. Hakikat, bizim değerimize değer katar... Bizi mutlu(!) mesûd eder... İnşaallah. Allah-u A'lem. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET