TECRÜBE

Tecrübe, tarihtir; tarihten alınan derstir. Tarih, sadece devletler tarihi, aktörü devletler olan tarih değildir. Kişilerin toplumların, düşüncenin (ilmin/bilimin), şehrin vs. de tarihleri de vardır.

En kısa (en özlü) sözle, en geniş tarihi, Kitâb’ta anlatılan kıssalar verir. Kitâb’ta anlatılan kıssalarda kişi ve yer adları bulunmaz. Neden? Oralardaki çöküntünün ve yükselişin nedeni kavranabilsin ve her dönem insanlar onlardan ders/ibret alabilsin diye. ‘En geniş tarihi’ dedim. İlk insan Âdem’in düşüşü, oğulları Hâbil ile Kâbil’in “hikâyesi”, Nuh Tufanı, Âd, Semûd kavimlerinin başlarına gelenler, Medyen Ahâlisi, Hz. İbrâhim’in hayatı, yaşadıkları, Hz. Musâ ve Firavun mücadelesi, Bahçe Sahipleri kıssası, Ashab-ı Kehf, Musâ-Hızır (Bilge Kul) Olayı, Zülkarneyn kıssası, Hz. İsâ’nın 30-31 yıllık kısa hayatı ve Hz. Muhammed’in mücadelesi; neredeyse tüm insanlığın tarihi vardır Kitâb’ta. Hangi tarih kitabı, üç-beş sayfada bu kadar uzuuun bir tarihi anlatabilir?!.

Bu kadar uzuun tarih = yaşanmış tecrübe niye anlatılır? Yanlış yapmayalım, ders/ibret alalım diye. “Biz, bu Kur'ân’ı öğüt (ders/ibret) alınsın diye (bu kadar) kolaylaştırdık; öğüt alan nerde = fehel min müddekir? (54/Kamer, 22 ve 51.)

Elde ettiğimiz her şeyde (malda, ilimde) geçmişin tecrübesi/birikimi (tarih) de var, bizim onlar üzerine koyduğumuz şeyler de; yine onlar bizden sonra iyisi ile kötüsüyle gelecek nesillere devredecek. İlimde bu devri büyük oranda yazı ve sözlü kültür sağlayacak. Mal mirası gibi ilmin de mirası olur; mal da ilim de insanlar arasında dönüp-durur; önemli olan, onların nasıl ve nerede kullanılacağını bilmektir.

Tarihten, yaşanmış tecrübelerden ders almayanlar, malı da ilmi de makamı da doğru kullanamaz ve geçmiş ümmetlerin (milletlerin) başına gelenler, onların da başına gelir.

Tarih, hep doğrusal hareket etmez. Tarihte olanlar (%100) aynen yaşanmaz. Her dönemin aktörleri, iyisiyle-kötüsüyle kendi tarihlerini yazarlar.

“Velâ tezirû vâziratün vizra uhrâ = kimse kimsenin yükünü taşımaz/çekmez.” (39/Zümer, 7.) Âyetin tamamı, “Eğer gerçeği yalanlayıp nankörlük ederseniz; bilin ki Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. O, kullarının gerçeği yalanlayarak nankörlük etmelerinden hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz ondan hoşnut olur. Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez. Nihayetinde dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Kuşkusuz O, sinelerde olanı en iyi bilendir.”

İnsanlık tarihi boyunca yaşanan olaylar da (tarih/tarihî tecrübe de) insanı küfürden, nankörlükten, isyandan alıkoyup şükre, imana/teslimiyete sevk edemiyorsa, daha ne sevk edecek?!.

İbret alınacak o kadar çook hâdise yaşandı ve yaşanıyor ki, ibret alan nerede?!.

Bilge Socrates (Sokrat), ne güzel söylemiş : ‘Sen, öncekilerden ibret al; sonrakilere ibret olma!.”

Öncekilerden (tecrübelilerden) ibret almazsak, sonrakilere ibret oluruz; (biz de sonrakiyiz) ibret (de) almıyoruz, yine bildiğimizi okuyoruz!.

Yeniyetmelik bu olsa gerek!. (Yeniyetme, çocukluktan çıkamamış, yetişkin de olamamış demek.) Baba olanlar ve çocukluğunu hatırlayanlar bilir; bu çağda/dönemde çocuklar, ne büyük tanır ne de söz dinler, bildiklerini okurlar.

Tecrübe, özellikle fizikî erginliğe/ergenliğe ermişler için değil, zihnî erginliğe/ergenliğe ermişler için anlamlı ve değerlidir. Kimi (benim gibi) 50-60 yaşına geldiği hâlde zihnî olgunluğa erişemez. Böyleleri, bırakın toplumsal, siyasal vb. tarihi, kendi tarihinden bile ders çıkaramaz. (tarih ilmi ile uğraşsa, tarihçi olsa bile).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET