MÜLK/İYET

Sahip olduğumuz şeylerin tamamı mülkümüzdür. Mülkü, emek vererek kazandıklarımız oluşturur; emeksiz kazanılan mülk, hırsızlıktır. Mülkiyete tamamen karşı olan sosyalizmin teorisyeni Proudhon, “mülkiyet, hırsızlıktır.” demiş.

Emek nedir? Maddî ya da manevî bişeyi elde etmek için harcanan kol ve kafa gücü/kuvveti. Pekiî o şeyi tamamen biz mi üretiriz? Hayır. Yediğimiz ekmek, tarlada yetişen buğdaydan; giydiğimiz çorap, pamuk ya da yünden; barındığımız ev, bindiğimiz araba, doğada bulunan malzemelerden; “yaratılmış şeylerden.” Bizler bişey yaratmıyoruz, yaratılmış şeyleri dönüştürüyoruz.

Sonra da, emek verdik, onlar bizim diyoruz.

Emek, elbet kutsal ve değerlidir ama ‘asıl emeğin ne olduğunu bilirsek’, o emek çok daha kutsal ve değerli olur, yoksa emeğimiz sekülerleşir.

Kapitalizm de sosyalizm de emeğe değer verir ama “emeğin de bir emek” olduğunu bilmez.

İnsan (ve sahip olduklarımıza ev sahipliği yapan kâinat), ‘Bir’ilerinin Emeği’ değil midir?!.

İnsan Kârunlaşınca, bütün bunları ben kendi emeğimle (bilgimle) kazandım demeye başlar!. Ona o emeği (aklı/bilgiyi) Veren’i yok sayar, görmezden gelir, unutur.

Aslında bütün mülk O’nundur. Sadece mülk mü? Halk/Halq, Emr, Hamd da (herşey de) O’nundur. “LeHü-l Mülkü ve LeHü-l Emrü ve LeHü-l Halqu ve LeHü-l Hamdü.”

O, maddî ve manevî mülkünden bizleri yararlandırıyor, onları bizlere emânet vererek kullandırıyor; biz ise, yine O’nun bize verdiği emeği kullanarak onları sahipleniyoruz, mülk ediniyoruz.

Veren unutulunca, verilenin değeri düşer.

Verileni değerli kılan, onu Veren’in istediği şekilde kullanmaktır.

Mülk, sadece maddî şeylerden oluşmaz; ilim de iman da bir mülktür; mülkler, el-Mâlik olanın isteği doğrultusunda kullanılırsa değerlenir, yoksa o mülkler yüke dönüşür, kişi o yükün altında ezilir, o mülk, ona eziyet vermeye başlar. Miras kavgaları, cinayetler, fiilî ve ideolojik savaşlar neden çıkıyor? (İman nasıl yüke dönüşür? İman, kişiyi salih amele sevk etmezse. Bilgi nasıl yüke dönüşür? Paylaşılmazsa.)

Mülk, maddî ve manevî rızıktır. Rızkın fazlası ihtiyacı olanlarla paylaşılmalıdır. Rızkı Veren’e şükür/teşekkür, en iyi bu şekilde yapılabilir, dille teşekkür, bu şükrün en alt düzeyidir; maalesef onu da yapmayan çook.

Maddî olarak çok mülküm yok; bir evim, bir arabam, geçinecek kadar emekli maaşım var. Manevî mülküm ise, “bilgim”; ona çok emek verdim (30-40 yılımı). Bu mülkü de kendim elde etmedim, benden önce üretilmiş/emek verilmiş bilgileri tahsil ettim, esasında onlar da benim değil, onları sahiplenemem; onları elde etmek için bana verilen sağlık-sıhhat, akıl-fikir de benim değil, bana emânet ama yine de onları çalmadım, onları elde etmek için belli bir emek ve zaman harcadım, onlar da bana verildi.... Öyle ise onları “biriktiremem”, onlarla hava atamam, onlarla övünemem. Pekiî ne yapmam lâzım? Paylaşmam.

İnsan, Rabbine karşı çook nankördür. “inne-l insâne liRabbihî lekenûd; ve innehû alâ zélike leşehîd.”; kendisi de buna şahittir. (100/Âdiyât, 6-7.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET