DİLİN MANTIĞI

Lafızların (elfâzın) kelime olması onların mânâ taşımasıyladır. Kelimeler: İsim, fiil, sıfat, zarf ve edat şeklinde sınıflanır. İsimler, içindeki mânânın zamana bağlı olmamasıyla; fiiller, zamanla çekilebilmesi, zamanla irtibatı olmasıyla; sıfatlar, isimlere ilişen nitelikleriyle; zarflar, fiillerin zaman ve mekân ile ilişkisini kurması ile; edatlar da, isimleri, fiilleri, sıfatları, zarfları bir cümlede birbirine bağlama işlevi ile ön plana çıkarlar.

İsim, fiil, zarf, sıfat ve edatlar “belli bir mantık” (dilde buna gramer deniyor, düşüncede ise mantık) olmadan rastgele bir araya gelemezler; gelirlerse, cümlede anlam bozulur; kurulan cümle anlamlı olmaz.

Her dilin kendi grameri olsa da o grameri işleten mantık farklılaşmaz; her insanda mantık aynı işler. Bizler genelde Aristo mantığını kullanırız ama son dönemde “farklı mantık türleri” tartışılmakta. Mesela fuzzy/bulanık mantık bunlardan biri. Mantık değişince “doğru yargı” da değişir; belki de “doğru yargı” diye bişey kalmaz; modern düşünce (bilim) sistemi Aristo mantığı ve matematiğini referans alarak oluşmuştu; bu mantık değişince post-modern düşünce (bilim) ortaya çıktı ve “doğru diye bişey, biölçü” kalmadı, “ne olsa gider!” denilmeye başlandı.

Bu da çook ciddî bir başıboşluğu (başı bozukluğu), nihilizmi ve ahlâkî göreceliği (ahlâksızlığı) doğurdu.

Bugün bilimin geldiği yer burası.

Bilimden bize fayda yok. Tek çare doğru din. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET