İDEOLOJİ

En son söyleyeceğim yargı cümlesini en önce söyleyeyim, çünkü yazıyı bu cümle/yargı üzerine kuracağım.

Her türlü ideoloji, mitolojidir. 

İdeoloji, ide’nin loji’yle buluşmuş hâlidir. İde, Platon’un kavramı; loji ise logia’dan (logos’tan) söz; mit (myth) ise efsane, esâtir, söylence demek. Mit, daha çok tanrı/lar, tanrıça/lar, tanrıların doğuşu (teogonia/teogonya) ve evren hakkındaki “ilkel” anlayışların toplamıdır. Bence gelmiş-geçmiş en büyük mitolog,  Joseph (Yusuf) Camphell’dir. Onun İlkel Mitoloji, Batı Mitolojisi, Doğu Mitolojisi, Yaratıcı Mitoloji, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Mitolojinin Gücü, Tanrıçalar ve Tanrıçaların Dönüşümleri, kitapları birer ‘şahâserdir.’

Kitâb’ta (Kur'ân’da) da 9 yerde mitoloji diyebileceğimiz esâtır kelimesi “esâtîr-ul evvelîn” tamlaması ile birlikte geçer. Bu söz, inkârcıların (kâfirlerin) sözüdür; bu sözü Kitâb’a (Kur'ân’a) söylemişlerdir. Nahl, 24’ü örnek vereyim. Onlara Rabbiniz ne indirdi diye sorulunca, geçmişlere ait masallar = “esâtîr-ul evvelîn” derler.”

Şimdi sen de, “tüm ideolojiler, mitolojidir.” dediğinde aynı şeyi söylemiyor musun? diyebilirsiniz. Görüntüde bir benzerlik var ama dayanaklarımız farklı. Onlar, kendi düşüncelerine (doxalarına) dayanıyor; ben ise İlâhî Vahye dayanıyorum.

İdeolojiler, kesin ve kapsayıcı olmayan insanî bilgilere (doxalara) dayanır. Bir ideolojiden başka bir ideoloji çıkar; tez-antitez ve sentez = diyalektik. Kapitalist ideolojinin antitezi sosyalist ideolojidir; materyalizmin antitezi idealizmdir vs...

İnsanî her bilgi, eksik bilgidir, bu bilginin doğruluğu test edilince çoğu zaman yanlışlanır. Viyana ve Frankfurt Okulu ile artık doğrulama yanlışlamaya dönüşmüş, oradan da post-modern bilim doğmuş, bilimde (pozitivist) kesinlik kaybolmuştur. Bilim, dün de şüpheye içeriyordu; bugün de daha çook şüphe içeriyor. Şüphe, insana “huzur, sukûnet, sakinlik” vermez; aksine endişesini, tedirginliğini artırır.

Bizler hâlâ “bilime inanıyor”, bilimsel doğruların yanlışlığını görmek için uzun zaman bekliyor, bu uzun zamanda çok büyük bedeller ödüyoruz. (Buradaki bilim ve bilimsel doğru kavramlarının işaret ettiği alan, bilimin hayatı kolaylaştıran yanları değil, hayatı dönüştüren büyük “bilimsel projeleri”. Bu projelerin dayanağı sağlam değil, bilimsel kumar oynanıyor; sonuçları da acı ve yıkım oluyor.) 

Böyle bakarsak bilimin kendisi de bir ideolojiye dönüşüyor, ya da mevcut ideolojiler bilime yön veriyor; buna bilim içinde, bilimsel paradigma deniyor; her paradigma değişimi de bilimin yönünü değiştiriyor. Isaac Newton’un, Auguste Comte’un bilimi, pozitivist paradigmanın, kesinliğin; Albert Einstein’in bilimi ise, bilimde kesinliğin kaydolduğu ve rölativizmin öne çıktığı bir bilimdir. İşte ideolojiler böyle kaygan bir zeminde iş görür, söz söyler ve insanları etkilerler.

İdeolojiler (bilim dahil), içinde kesinliğin (hakikatin) olmadığı bir şeye (mitolojiye, esâtîra, masala) insanları çağırıyorlar. Post-modernist Jean-François Lyotard, geçmişte yaşanan ve bize bilimsel kesinlik olarak sunulan bu durumu “büyük anlatı = büyük masal” deyimi ile ifâde eder; kendi de masalın en âlâsını anlatır.

Bizler de bu masalları dinleyerek avunmaya devam ederiz.

Bize anlatılan masalları fark ettiğimizde, ed-Dîn olan ve bizi hakikate çağıran İslâm’ı fark ederiz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET