ŞİDDET

Kaba kuvvet kullanmak, meseleleri zor kullanarak çözme teşebbüsü. En çok da ruhen zayıfların, fiziken güçlü olduğunu sananların kullandığı bir yöntem şiddet; günümüzde, ruhen ve fiziken zayıflar da şiddet kullanmaya, şiddetle terör estirmeye başladı.

Neden?

Hak ihlalleri çook fazlalaştı ve insanlar kendilerini çaresiz hissediyor. 

Demokrasiler, insanlara “demokratik yolları kullanarak” hak vadediyor ama demokrasilerde hakları adil dağıtmıyor; “konuşarak” hak aramaya kalkanlar “sözlü şiddete”, maruz kalıyor; özgür tartışma ortamlarında, meclislerde sözlü sataşma/şiddet gırla gidiyor!. Sözel/sözlü şiddet, fiilî şiddetten daha beterdir; fiilî şiddet bedeni, sözlü şiddet onuru yaralar.

Şiddetin amacı, güç (makam) elde etmeye yönelik. Medenî insanlar bu gücü “iknâ” ve “müzakere” ile elde etmeyi yeğlerken, iknâ edemediklerinde önce sözlü şiddete, sözlü şiddet işe yaramazsa fiilî şiddete başvurmaktalar.

Gözünü iktidar hırsı bürümüş insanların elinde ciddî bir (silahlı) güç varsa, iktidarı devirmeye (de) cesaret edebilmekte!. Bu adamlar, iktidarı genelde millete hizmet için değil, kendi ceplerini (kasalarını) doldurmak için isterler; onların halkı iknâ edecek değerli sözleri de sabırları da vicdanları (Allah korkuları) da yoktur; makyavelisttirler; amaçları iktidardır, amaca giden her yol (da) mübahtır.

Şiddet, şiddeti doğurur ve şiddet, daha çok garibanlara büyük meşakkat/ızdırap verir; hâli vakti yerinde olanlar, şiddetin olduğu yerleri terk ederler.

‘Demokrasilerde şiddet olmaz; demokrasiler sorunları diyalogla çözer.’ diye küllî bir kaide yoktur. Demokrasiler, muhaliflerine çok daha rafine ve sofistike şiddet uygularlar.

Neden?

Hoşgörü ve tahammül ya azdır ya da yoktur da ondan; çünkü karşı tarafa verilen zararın faturası (hesabı), rövanş, biraz hafifletirsem rekâbet duygusu burada halledilmelidir; “öte fikri” demokrasilerin semtine uğramaz. Böyle olunca, hesaplaşma çetin olur, hoşgörü ve tahammülün seviyesi çook düşer.

Elias Canetti, ‘Kitle ve İktidar’ adlı eserinde, iktidarı sadece siyasal iktidar olarak görmez, iktidarı (egemenliği), psikolojik, sosyal, antropolojik boyutları ile Hitler’i merkeze alarak inceler. Michel Foucoult, ‘Hapishanenin Doğuşu’nda’ iktidarın gücünü ve ceza sitemini “panoptikon” kavramını merkeze alarak inceler.

İktidar her yerdedir ve iktidar şiddetsiz olmaz.

Demokrasiler, sözlü ve psikolojik şiddeti (propaganda, manipülasyon, iknâ tekniklerini), zihinler üzerinde uygulamayı tercih ederlerken; demokrasi dışı baskıcı rejimler, bedenler üzerindeki fizikî şiddeti tercih ederler, asarlar-keserler...

Aile içi şiddet, akran zorbalığı vs. de bitür iktidar kavgası değil midir?

‘Dinde zorlama yoktur.’ ilkesine bir de bu açıdan baksak, din adına iktidar olan teokratik rejimleri (el kesen, kafa kesen, recm eden) nereye koyabiliriz?!.

Adâletle dengelenmeyen şiddet, zulüm üretir. Adâlet, şiddeti engeller; şiddetin panzehiridir ama bu dünyanın adâleti kalmadı; adâleti, güçlüler belirlediği için, güçlüler de güçsüzler de şiddete başvuruyorlar.

İnsaf (nısf’tan, nısf, yarım demek) ve vicdan kalmadı; paylaşım, aç kurtlar gibi yapılıyor; birazı da başkalarına kalsın (başkaları da faydalansın) denmiyor, hepsi benim olsun deniyor. Sorun, tâ Hâbil ve Kâbil’den beri “paylaşım sorunu”. Âkif, ‘Âsım’ın Nesli’ dese de ‘Habil’in Nesline’ ihtiyacımız var; mevcut rekâbet (eğitim) sistemi ‘karga kadar beyni olmayan’ çookca Kâbiller üretiyor. Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürünce ne yapacağını şaşırmış, yapması gerekeni bir kargadan öğrenmişti.

Bu düzen değişmeli, şiddetle değil, sabırla, direnerek!.

Şiddete başvurmadan ölümü, öldürülmeyi (şehîd olmayı) göze alabilen Hâbillerin yetiş(tiril)mesini sağlayarak...

Zaferin illâ biz yaşarken görülmesi (gerçekleşmesi) şart değil!. Bizden zafer değil, azim (kararlılık), sadakat (doğruluk), samimiyet (ihlâs), ciddiyet ve tutarlılık isteniyor; bunlara bakılacak; bunlar olursa zafer elbet bir gün gelecek.

Acelemiz yok. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET