NİYE/NEDEN?

İlâh’a (Allah’a değil) Hakikat = Hakk dersek, Hakikat kendini gizler mi? Gizli olan, Hakikat olur mu? Kenz-i Mahfî (Gizli Hazîne) diye de bilinen, “Ben, gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim ve kâinatı yarattım.” Kuds-î Hadisi, Hakikat’in gizliliğini açığa çıkarmayı söylemiyor mu?

Öyleyse, Hakikat, gizli değil, apaçıksa; biz O’nun apaçıklığını niye/neden “göremiyoruz” da O’na apaçık “şehâdet” edemiyoruz?!

Sorun bizde; bu kesin.

Görme, şâhit olma ise, en azından iki tür görmenin olduğunu biliyoruz; İlm-el Yakîn, Hakk-al Yakîn ve Ayn-el Yakîn de var ama ben, Kafa gözüyle görme = Rüya/Reâ, Nazar ve kalp gözüyle görme = Basar/Basîret’ten söz edeceğim.

Basîret, iyi niyet, temiz kalp, saf gönül sahiplerinin görmesi; onların gözünde “perde/ğişâve” olmaz. (Bir de firâset/ferâset var. O da, hemen anlama, çabuk kavrama, sezme, içine doğma, î’zan sahibi olma demek.)

Biliyorsunuz, kafa gözleri kataraktla perdelenmişler de görmüyor; aynen bunun gibi kalp gözlerinde perde/ğişave olanlar da görmüyor. Tek fark, kafa gözündeki perde, kişinin isteğine bağlı değilken, kalp gözündeki perde kişinin isteğine bağlıdır; günah o perdeyi kalınlaştırır. Kulakta da durum aynıdır; kulağında vakra (ağırlık) olanlar da duymaz. Bazı âyetler kalpteki perdeye, ekinne de der; ekinne, kabuk, kılıf, örtü, perde demektir.

Hakikat (Hakk, Allah değil), apaçıktır ama gözünde perde olanlar, kulağında vakra olanlar, elbette doğru şehâdette bulunamazlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET