TİYATRO

Yunan’ı Yunan yapan felsefedir denir ama o felsefenin arkasında şiir ve tiyatro vardır. Homeros ve Hesiodos birer şair olmanın yanında aynı zamanda birer tiyatro yazarlarıdır. Tiyatro, insanı insana insanca anlatan sahne sanatıdır. Herakleitos ve Parmenides onlarla, onların eserleriyle de Socrates, Platon ve Aristo yetişmişlerdir. Bu filozoflar, hayatı insana insanca anlatan ‘bilgelerdir.’

Şiirin, şaire gelen ilham (= esrime) ile yazıldığı biliniyor; tiyatro ise insanî bir kurgu; ama bu kurgunun arkasında bir düşünce ve mitoloji var. Bu kurgu “sağlam bir zemine/temele” dayanmazsa, oyuna döner; oyun ise eğlencedir. 

Çoğumuzun düşüncesi de büyük oranda kurgu; çoğumuz, dünyayı yönlendiren ve kurgu zemini sağlam olmayan üç-beş büyük senaristin yazdığı tiyatro oyununda, aktör olarak rol alıyor-oynuyor ya da figüranlık yapıyoruz.

Kurgu, varlığın fıtratına dayanmazsa oyundur; “sağlam kurgu”, sağlam bilgi ile olur; o bilgi de ilahîdir. İlâhî kurgudaki (kader planındaki) rolümüzü din belirler; bizler de o dine girerek, kendimize uygun bir rolü bulur, o rolün bir oyun olmadığını bilir, sahici bir rol olduğunu anlarız; o dine girmezsek, oyunun niye yazıldığını, sonunu = ana-fikrini dahi bilmeden aktörlük/artistlik (ya da figüranlık) yapmaya devam ederiz.

Her şeye Hâkim olan El-İlâh’ın “yazdığı/yarattığı” ‘Büyük Oyun’dan kopuk, onunla uyumlu olmayan her oyun, tiyatrodur, eğlencedir.

(El-İlâh, elbet bildiğimiz anlamda bir oyun kurmaz ve oyun oynamaz ama benzetme yapacak başka bir kelime bulamadım; mâzur görüle!. Sakın! dinimizi bir oyun gibi görmeyelim; ciddiye alalım, lütfen.)

Din, ne şiirdir ne de tiyatro.

“ve mâ allemnâhuş şi’ra = Biz O’na şiir öğretmedik.” (36/Yasin, 69.) “vezer-illezine-t tehazû dinehüm laiben ve lehven... dinlerini oyun ve eğlence edinenleri terk et!.” (6/Enam, 70.)

Felsefenin Yunan’da şiir ve tiyatro orijinli, büyük bir aklî bir oyun olarak başlaması ve günümüzde de bu oyunun varlığını sürdürmesi, aslında bir kopuştur; bu kopuş, dinle, ilahî olanla buluşmadığı sürece, felsefe aklî bir oyun (yap-boz) olmaktan kurtulamaz. Her felsefi ekol/okul, bir önceki ekolün/okulun yaptığı bozar/bozmuştur; hiç bir ekol/okul sağlam ve tutarlı (kayyım) bir düşünce sistemi kuramamıştır.

Tek sağlam ve tutarlı “düşünce sistemi”, İslâm’dır; İslâm, kayyim/eh olan, sapasağlam ayakta duran, din-ul kayyim’dir. (98/Beyyine, 5. ve 30/Rum, 30.)

Ed-Dîn-ul Kayyim (=İslâm), El-Hayy-el Kayyûm Olan Allah’ın “projesidir”, O projenin ana-işlevi, ilk insan ve ilk Peygamber Âdem’den, son Peygamber Hz. Muhammed’e kadar değişmemiştir; değişenler sadece dekorlardır.

Tiyatroda dekorların değişmesi gibi.

İnsanî tüm tiyatro oyunlarında dekor değişince konu da değişiyor ama İslâm’da temel değerler aslâ değişmiyor, o değerlere de “Değişmeyen İlâh =Allah” hayat veriyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET