TAVR/IMIZ

Kelimelerdeki anlam, kelimelerin kendinde midir, ‘dışarda’ mı? Kelimeler birer gösterge ise anlam, onların gösterdikleridir. Böyle bakarsak, anlam ‘dışarıda’dır. Anlam dışarıda ‘biyerde’ ise, o yer, her kelime (ve de cümle) için ayrı 'biyer' midir? Bu son soru, aynı zamanda anlam bütün mü, parçalı bişey mi? sorusudur. Anlam parçalı bişeyse, anlamla kelimenin kendisi arasında pek bifark kalmaz. Anlam bütünse, biz, her kelimenin anlamını o bütünden alıyor, kelimelere dağıtıyoruz; konuşma ya da yazma, kişinin o bütünden aldığı anlamları bir araya getirmesidir. Bunun farkına varan, konuşurken ve yazarken ‘düzgün’ konuşur ve yazar; var(a)mayanın konuşması ve yazması “bozuktur.”

Kelimelerden kavramlara geçersek işimiz çook daha zorlaşır. Tikel ve tekil kavramlardan çoook daha zor olan tümel kavram/lar ve eğer Tanrı’yı birliyorsak, Tek ve Mutlak Tümel Tanrı (Allah) kavramını ifâde edince ne anlıyor ve ifâde ediyoruz? Herkesin ağzındaki hatta kalbindeki Tanrı, ‘kişideki anlam olarak’! aynı Tanrı mıdır?

Herkesten ve her şeyden  bağımsız olarak Tanrı, Tanrı’dır ve aynıdır ama biz O’nunla ilişki kurarken O’ndan alabildiğimizi (alabildiğimiz kadarını) alırız!.

Bu açıdan herkesin ‘Allah demesi, Allah’ı anması/zikretmesi’ "aynı" değildir. Dikkat edin!. Allah, her zaman aynıdır, değişmez, Es-Samed’dir.

Biri birine : ‘Allah’a emanet ol ya da Allah razı olsun.’ dediğinde (ya da duâ ettiğinde), muhatabı, onun söylediği Allah’ı henüz “tanıyamamış ya da aşmış”! olabilir, değil mi?

Birinin birine ettiği duânın kabul olup-olmamasına bir de bu açıdan bakalım!.

Mânevî düzeyden (yönden), yakınlık ya da uzaklıktan söz ediyorum!.

Muhatabımızdaki Allah inancını, onun Allah’a yakınlığını (bu aynı zamanda onun bilgi ve taqvâ düzeyi demek) bilemeyeceğimiz için hiç kimseyi küçümsememeliyiz, hiç kimseye yukarıdan bakmamalıyız. Aşağıdan bakmakta sorun yok; biz, zaten ondan (muhatabımızdan) ‘aşağı’ değilsek, onu çook kolay anlarız; ‘aşağı’ isek (aşağı olduğumuzu biz kendimiz fark etmeliyiz), onu dikkate/ciddiye alır, dinler, örnek alırız. (Buradaki ‘aşağı’ mânevî düzeyi ifâde için kullanıldı; kimseyi küçümsemek, küçük, aşağı görmek için değil.)

İnsanlar, rızk konusunda madden (zengin-fakir) derecelendiği gibi ma’nen de derecelidir. Peygamberler arasında bile dereceler vardır. (Bknz. 2/Bakara, 253. 6/Enam, 165. 43/Zuhruf, 32.) Rızkı az olanı nasıl küçümsemiyor, aşağı görmüyorsak; manevî olarak rızkı az olanı da küçümseyemeyiz. Kendini bilen “zengin”, rızkı kendinden az olana onu küçümsemeden (hor görmeden) verir. Çünkü kendine de “Bir Veren” olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET