ESMÂ'DA TEVHÎD
Bizler, genelde Zât’ta Tevhîdi kabul eder ama İsimleri/Esmâ’yı “böler-parçalarız”!. Tamam, Zât, İsimleri/Esmâ’sı ile bilinir; İsimler/Esmâ, düşünce/zihin düzeyinde “geçici” olarak “bölünebilir” ama fiiliyat ve hayat düzeyinde aslâ “b ö l ü n e m e z !.”
Fiiliyat ve hayat düzeyinde bölünürse ne olur?
Allah, El-Afüvv’dür, El-Ğafûr’dur, El-Kerîm’dir...
O’nun İsimlerini/Esmâ’sını yaşadığımız hayat ve fiiliyat düzeyinde bölersek, sözgelimi, Allah nasıl olsa affedicidir, der; (bile bile!) O’nun affına güvenerek!, günah (kötülük) işlemeye devam ederiz.
O’nun İsimlerini/Esmâ’sını yaşadığımız hayat ve fiiliyat düzeyinde bölmezsek, bilmeden ya da hata ile işlediğimiz günahların (kötülüklerin) O’nun tarafından affedileceğini umarak O’ndan aff ve mağfiret dileriz.
O’nun İsimlerini/Esmâ’sını bir bütün olarak görürsek, O’nun aynı zamanda hesaba çeken (El-Hasîb), intikam alan (El-Müntakîm) olduğunu da biliriz.
O’nunla ilişkimizin düzeyini ‘ciddî’ tutarız. Zırt-bırt günah işleyip, peşinden tövbe etmeyiz; tövbemiz “nasûh tövbesi” olur.
“... ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hüm yæ’lemûn. = onlar yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler.” (3/Âl-i İmran, 135.)
Biz ne yapıyoruz?
Tövbe ediyoruz, yine yapıyoruz!.
Rabbimizi ne sanıyoruz?!.
Yorumlar
Yorum Gönder