İLİŞKİ

Uzmanlık alanım (YL ve Doktoram) PR (Halkla İlişkiler ve Tanıtım), müsaade ederseniz (okursanız!) bu konuda biraz uzun yazayım.

Biz (PR'cılar), ilişkiyi ticarî ve siyasî açıdan ele alır; şirketlerin ve siyasî partilerin iç ve dış kamuoyuna (hedef kitlesine) şirket ürün ve hizmetleri ile parti görüşlerini tanıtır; onlardan ‘para ve oy’ isteriz. Bunun için kısa ve uzun vadeli çeşitli tanıtım kampanyaları, medya programları (reklam, sponsorluk vs.) yaparız...

İlişki, firmanın ya da partinin kendini tanıması ile başlar; kendini tanımayan biri, kendini bi başkasına tanıtamaz. PR= Tanıma ve Tanıtmadır, ikisi de Tanıtımı oluşturur; etkili bir tanıtım, güven esasına dayanmalıdır; bu kadar PR yeter, konu PR değil, İlişki. 

Avam, ilişki sözcüğünü duyunca (büyük ihtimalle) cinselliği aklına getiriyor olabilir; sözcüğün anlam dağarcığında o da var elbet ama o dağarcık onunla sınırlı değil, torba çook geniş. Ben bu sözcüğü, hem çook özelleştiriyor hem de çook genelleştiriyorum. Özelleştirmeyi, sözcüğü bireysel baza taşıyarak kişinin kendi ile ilişkileri, eşi ile ilişkileri, çoluk-çocuğu, ailesi, akrabası, iş ve arkadaş çevresi, komşuları, toplum ve devletle olan ilişkileri, Kitâb’la/Tanrı ile olan ilişkisi şeklinde kısımlara ayırarak yapıyorum ve bunları tekrar toplayarak “hayatla olan ilişkisi” şeklinde konsolide ederek tekrar genelleştiriyorum ama ben bu yazıda bunların hiçbirinden söz etmeyeceğim; tamamen insanın dışında bir ilişkiden bahsedeceğim. Yer ile Göğün ilişkisinden.

“Başlangıçta Göklerle (Semavât) Yer bitişikti/yapışıktı/birdi (ratqan). Biz onları ayırdık.” (21/Enbiya, 30.)

Bitişiklikte de bir ilişki var, hem de çook yakın bir ilişki ama ben ayrılık ilişkisini, ayrıldıktan sonra bu ilişki nasıl sürüyor ona bakacağım!.

İlişki, somut ya da soyut bişeylerin alış-verişidir. Somut olanın elle tutulur, gözle görünür/görülür (hissedilir/mahsûsât) olduğunu; soyut olanın da akledilir (mâkûlât) olduğunu biliyorsunuz; mâkûlâttan başlamak işi zorlaştırır; biz mahsûsâttan başlayalım.

Gökle yer arasında gözle görülür ne tür ilişkiler var? Yağmur, Kar, Dolu, Yıldırım, Şimşek, Rüzgâr, her gün doğan Güneş, Ay, Bulutlar, vs... tüm bunlar gökten kendiliğinden yere inen ‘şeyler’ mi, yerin hiç talebi ya da ihtiyacı yok mu? Soruyu şöyle de sorabilirim. Bu işler keyfî, tesadüfî mi oluyor? 1) İkisi arasında bir irtibat (görüşme/konuşma) yok mu? 2) Varsa, bu irtibatı kim ve ne sağlıyor?

Yer (arz), bazı şeyleri talep ediyor; çünkü burada yaşayan canlılar var!. Gök de bu talebe cevap veriyor. Bu ilişki, “sünnetullah, âdetullah” gereği milyarlarca yıldır sürüyor.

Sanırım, Ebû Ali Sinâ’nın (İbn-i Sinâ’nın) kitabından okumuştum, unsurların (toprak, su, ateş ve hava) birbirleri ile ilişkilerini, rüzgârların, yağmurun, karın, şimşeğin vs. nasıl oluştuğunu anlatırken söylüyordu. Mealen, hava tabakaları soğuyup-sıcalınca meteorolojik olaylar meydana gelir; çook soğuk havada kar; ılıman havada yağmur yağar; havadaki kara/simsiyah bulutlar kendi arasında “kavga” eder, hava (bulut) yanar, oradan gök gürültüsü ve şimşek (yıldırım) çıkar; bunlar yerin çok fazla ısınması ve soğuması sonucu buharlaşma ile oluşur vs... diyordu; şunu da hatırlıyorum, yıldırım bir kese altının üstüne düşse, keseye bişey olmaz ama altınlar erir diyordu... (hangi kitabı ona bakmam lâzım, şimdi bakamam.); bütün bu olaylar yer ile gök arasında planlı bir ilişkinin olduğunu göstermiyor mu?

...

Elimizdeki akıllı telefonlarla (tv ve internetle) havadaki elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla haberleşmiyor muyuz?

...

Yerdeki hareketlerimizin (söz ve eylemlerimizin) gökte bikarşılığı yok mu?

Kendi kitabımız (amel defterimiz) her gün gökteki Melîk’e sunulmuyor mu?

...

Kitâb bize (Efendimize) gökten inmedi mi?

...

Gök (güneş)! bize ışık vermese, karanlıkta kalmaz mıyız?

...

Duâ ve niyazlarımız Semâ’ya (göğe) yükselmiyor mu?

...

“ve fissemâi rizkuküm ve mâ tûadûn. = Semada hem rızkınız var hem de size va’dedilen!.” (51/Zariyat, 22.)

Rızkı anladık diyelim, va’dedilen nedir? Bu bir tehdit mi? Olabilir. Va’d ve Vaîd. Va’d, başımıza gelecek olumlu bişey; vaîd ise, olumsuz. İki kelime de aynı kök. Vad/Veade, söz verme, vaadetme; Mîâd, verilen söz/sözleşme. Sözünü tutan, sözleşmeye uyan va’d ile; tutmayan ve uymayan vaîd ile karşılaşacak ve onlar da gökten gelecek!.

Bu, kıyamet sonrası “yeni bir dünya” kurulunca gerçekleşecek!. Yeni dünyada bu dünya gibi aşırı soğuk ile aşırı sıcak aynı ânda (bir ve beraber) olmayacak!. 

Aşırı soğuk ve aşırı sıcakta biyerde (cehennemde); ne soğuk ne sıcak ılıman bir hava biyerde (cennette) bulunacak, (orada olanlar) “onlar, aşırı sıcağı da aşırı soğuğu da görmeyecekler. = lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ.” (76/İnsan, 13.) Aşırı sıcak da aşırı soğuk da yakar!. Aşırı sıcakta da aşırı soğukta da bişey bitmez, ancak “darî dikeni ve zakkum ağacı” biter. (37/Saffât, 64-67, 88/Ğâşiye, 6 ve 44/Duhan, 43.)

Ilıman iklimin meyve sebzeleri boldur ve orada hayat çook rahattır.

Burada da öyle değil mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET