İZ SÜRMEK

Her Müslümana eskiden-çocukluğunda, ana-babası tarafından dininin temel ilkeleri öğretilirdi. Bana da anam-babam, (daha doğrusu dedem) Müslüman ve Hanefî olduğu için şöyle öğretti : Rabbim : Allah, Dinim : İslâm, Kitab'ım  : Kur'an-ı Kerîm, Peygamberim : Hz. Muhammed (S.A.V.), İtikatta Mezhebim : Ma'turidîlik ve Eşârilik, Amelde Mezhebim : Hanefîlik...

Çocuklukta öğretilenler, çocuklukta kalmalı!.

‘Yetişkin insan’ aklını kullanıyorsa kendisine öğretilenleri sağlamlaştırmalı, öğretilenlerin aslına/temeline inmeli ki imanı güçlensin!. Her insan bunu yapar mı, elbet yapmaz/yapamaz ama ben, 30'lu yaşlarımdan itibaren yapmaya karar vermiştim. Bildiğim, bana öğretilen her şeyi araştıracaktım; bu amaçla ‘yoğun bir okuma/araştırma’ faaliyetine giriştim. Daha önceki yaşlarımda da okuyordum ama bu okumalarım daha çok ‘araziyi tanıma faaliyeti’ gibiydi. 30-40 arası okumalarım ise daha çok ‘araştırma-soruşturmaya’, 40-50 arası ‘sorgulamaya’, 50'den sonrası ise tüm bu okumalar ‘temellendirmeye’ dönüştü...

Sadece dinî okumalar yapmadım; ilmî-felsefî, tarihî, antropolojik, arkeolojik, mitolojik, edebî (mesela ‘olabildiğince’ doğudan-batıdan, güneyden-kuzeyden her ülkenin önemli yazarlarından en az bir kitap okudum; felsefede, doğu-batı, antik-modern klasik ‘tüm metinlere’! ulaşmaya çalıştım vs.) olabildiğince geniş yelpazeli bir okuma faaliyetine giriştim.

Neden?

Kimliğimi tahkim etmek için!. Ben kimdim, niye vardım, nerden gelmiştim, nereye gidiyordum?... yani en temel soruları cevaplamak için.

Cevapladım mı?

Büyük ölçüde.

Eksiğim var mı?

Var.

Ama eskisi gibi hayatımda düşünsel/itikadî anlamda ‘büyük boşluklar’ yok; var olan boşluklar da amelî boşluklar.

İtikat ve amel demişken, çocukluğumda öğretilen itikâdî ve amelî mezheplerimden bahsedeyim. Mezhebler birer yorum, anlama çabası. Hicrî 120 den sonra sistemleşmiş, benim mezhebimin kurucusu İmam Azam Ebû Hanife yaklaşık H. 80 de doğmuş ve H. 150 de vefat etmiş. Büyük ölçüde Mu'tezilî, yani Ehl-i Rey. Yaşadığı coğrafyanın (Kûfe) çoğunluğu Müslüman ama şehrin yapısı kozmopolit, her tür insan var (Süryani, Hristiyan, Yahudî, Zerdüşt, Dehrî vb.). İslâm’ın/Müslümanlar'ın ‘yabancı düşüncelerle’ karşılaştığı bir yer burası, Mekke-Medine gibi bir yer değil; Mekke-Medine’de Ehl-i Hadis'in, buralarda (Kûfe, Basra, Bağdat) Ehl-i Rey'in ortaya çıkması biraz da bundan. Adamlar, sizin temel değerlerinizi/paradigmalarınızı sorguluyorlar; sözgelimi ‘siz Kur'an'a inanıyorsunuz’ onlar, ‘bunu bana ispatla!’ diyorlar. Siz mecburen akıl yürütme yapmak durumundasınız. Yunan= Felsefe saldırıyor, Mısır= Mitoloji saldırıyor, İran=Zerdüştlük saldırıyor, Hint, Berâhime saldırıyor, vs... Ayrıca ‘içeride’ ciddî savaşlar/çatışmalar (Cemel, Sıffin) ve siyasî çekişmeler yaşanmış, sorun mürtekib-i kebîre meselesi adı altında itikadî denilebilecek bir düzeyde tartışılmaya başlanmış. Düşünce düzeyindeki ‘ayrışma’ daha sonra H. 218 de Kur'an üzerinden Mihne olayı patlak vermiş (Kur'an mahluk mu değil mi tartışması ve )...

Terceme hareketleri ve fetihler İslâm dünyasını=düşüncesini ciddî şekilde etkilemiş, bu arada İslâm da onları etkilemiş tabii olarak vs... ama şunu büyük ihtimalle/kesinlikle söyleyebiliriz ki İslâm’ın ilmî disiplinleri 150 den sonra bütünlükten (buna ‘ilmî tevhid’ de diyebiliriz) ayrışarak (Fıkıh, Kelâm, Hadis ve Tasavvuf) şekillenmeye başlamış. Bu disiplinlerin oluşmasında hem içeride hem dışarıda yaşananların etkisi vardır ama belirleyici olanın her zaman Kur'an olduğu söylenmelidir. 

Ben, iz sürerken bir nevî Kur'an’a ulaşmış, Kur'an ile buluşmuş oldum, (İmam-Hatip okudum, orada elbet Kur'an, Siyer gibi dersler alıyordum ama onlar ‘bilgilenme ve ders geçme’ amaçlı idi, bu başka bir buluşma!) çocukluğumda bana öğretilen 'Kitab’ımın, Kur’an’ın içine' girmiş oldum; şimdiye kadar yaptığım tüm okumaları Kur’an’ın süzgecinden geçirmiş oldum/oluyorum... Bu iş/işlem, hâlen sürüyor...

İtikatta Mezhebim olan İmam Eşârî : 874-936 (H.259-324) ve İmam Mâturidî'nin: 853-944 (H. 238-333) ise daha sonraki dönemde, Abbasîler döneminde (H.133-656, M.750-1258) hayatıma katıldığını fark etmiş oldum. Sonrası malûm Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet...

Ben, ‘yaşarken çoğu kez geriye giderek yaşadım’. Son 5-10 yılımda (yaşım 57) biraz ileri gidebiliyorum. Bundan da son derece memnunum, çünkü ‘ayaklarımın çok daha güçlü bir şekilde yere bastığını’ ve bundan sonra alacağım yoldan beni kimse kolay kolay çeviremeyeceğini düşünüyorum. Yine de o kadar da ‘çok’ kendime güvendiğimi söyleyemem, öyle olsa idim Allah'a güvenmezdim!. Şükür ki O'na (Kitab'ına, Elçisine, Kitab’ında Söylediklerine, Hesabına, Vâd ve Vaîdine) güveniyor/inanıyorum. Tabi bu güvenimi kimseye ispatlayamam, bunun ölçüsünü/düzeyini biraz ben ama tamamen O bilir. Zaten ‘Bir Bilen’ olmasaydı bunca şeye katlanılır mıydı?!..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET