ZİRVE

Coğrafî olarak en yüksek nokta, tepe; mecâzen en üstün seviye. Zıttı, dereke, en aşağı seviye, çukur.

Çukurun ve zirvenin, alçalmanın ve yükselmenin olması için, ya aşağı-yukarı dikey ya da helezonik dairesel hareket gereklidir. Bu hareketin mekânına dâire dersek, (devr de dâiredendir; devir-dâim ise sürekli harekettir.); bu dâirenin zirvesini ve derekesini, kişinin dâire karşısındaki durumu/pozisyonu belirler; kimine göre zirve dereke; kimine göre dereke zirvedir.

Bu açıdan bakarsak, insan neyin, nerenin zirve; neyin, nerenin dereke olduğunu bilemez!.

Zenginlik (servet) ve makam, zirve gibi görünür ama hakkı verilmezse dereke olabilir. İlim de öyle; gereğince amel edilmezse, kişiyi rezil eder.

Malda da ilimde de makamda da ölçüyü, onların nerede ve nasıl kullanılacağını takdir Eden belirler. O, maddî-manevî her şeyi bir ölçüye göre belirlemiştir. “İnnâ külle şey’in halaqnâhu bikader.” (54/Kamer, 49.) O’nun belirlediği ölçü dışında malı, makamı ve ilmi kullanım, kişiyi düşürür; O’nun belirlediği ölçüye göre kullanım da kişiyi yükseltir.

O’nun belirlediği ölçüye göre kullanım = salih ameldir; ne kadar çok salih amel, o kadar çok zirveye yakınlık. Zirveyi, dâirenin üst noktası olarak belirlersek, ölçüye uygun kullanımda zirveye doğru çap o kadar büyür, insan zirveye çıkar; ne kadar ölçü dışı kullanım olursa da, aşağı (derekeye) doğru çap o kadar büyür, insan da o kadar düşer.

Bu açıdan malın kullanımı ile ilmin ve makamın kullanımı arasında bifark yoktur. Tek fark, ilmin soyut olmasıdır; soyut olanda “değer” biraz daha fazla bulunur, ilimle ölçü daha kolay bilinebilir; malda ve makamda bizâtihî bideğer, biölçü yoktur; böyle bakarsak, mal ve makam ilme tâbidir ama ilim salih amele dönüşmezse, salt ilimle de zirve ve yön bulunamaz.

İlimle toplu katliamlara yol açan zehirli biyolojik-kimyasal silahlar yapılmıyor mu?. Şeytan da kendince/kendinde bir ilimle “istikbarda” bulunmadı mı?. (... “ebâ! vestekbara vekâne minel kâfirîn. 2/34.)

Kişi, kendini yükselten ilmi elde edebilmek için, doğru bildikleri ile amel etmeli; nefsinin cimriliğinden korunmalı ve Rabbinden hidayet dilenmeli. (İlmine güvenmemeli, Rabbine güvenmeli.)!. “Bildiklerinizle amel ederseniz, size bilmediklerimiz öğretilir.” (Hadis-i Şerif.) Kitâb’ın en uzun âyeti Bakara, 282’de “...vettequllah, ve yuallimukümüllah... Allah’tan korkun, size öğreten Allah’tır.” denir. Kişi, Allah’ın öğrettiğini bilmezse, (Kârun gibi kendi bilgim, ben öğrendim; derse), elindekileri, kalbindekileri, aklındakileri O’nun belirlediği ölçülere göre (doğru) kullanamaz ve onlar da o kişiyi yükseltmez, aksine düşürür!.

Kişi, allâme-i cihan da olsa, o ilim “Allahsızsa!”, o (ilim) kişiyi yükseltmez; Allah’ı bulmaya yaramayan ilim, ilim değil, filmdir. Yine kişinin dünya kadar malı olsa; o mal, Allah yolunda sarf edilmemişse, yarın yürek yarası olacak; o malları zaten öteye götüremeyecek, götürdüğünü farz etsek bile, onun bir misline daha sahip olsa hepsini kurtulmak için fidye vermek isteyecek ama bu isteği kabul edilmeyecek. (Bknz. 39/Zümer, 47.) “Malım bana hiçbir fayda sağlamadı. Bütün saltanatım yok oldu-gitti. Mâ æğnâ annî mâliyeh. Heleke annî sultâniyeh.” diyecek!. (69/Hâkka, 28-29.) Kişiyi burada Allah’a götürmeyen ilmi ilim sananı Allah, o ilimle saptırır = “ve edallahullahu alâ ilmin...” (45/Casiye, 23.); bu ifade, iki şekilde okunur : 1) Allah’ın Kendi ilmi dahilinde saptırdığı. 2) Allah’ın onda/kişide olan ilim sebebiyle saptırdığı; ben, ikinci okumaya daha yakınım. Allah’a iman/güven olmayınca, ilim de insanı saptırır; günümüzde ve tarihte bir sürüüü ‘sapık âlim’! var; modern ilim/bilim de büyük bir sapma değil mi?!.

Zirve arayanlar, Allah’tan başka ellerinde, yüreklerinde ve akıllarında olan hiçbir şeye güvenmesinler; Allah’ın istediği şekilde kullanılmayan her şey, insanı düşürebilir.

Düşüşümüz de O’nun isteğine (ağaca yaklaşma! emrine) uymadığımız için değil miydi?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET