YÖNETİM

Yönetim, yönetenin ve yönetilenin asimetrik ilişkisidir. En basitinden “çobanlıktır”!. Çoban, “güttüğü” “kuzulardan” sorumludur. “küllüküm râin, ve küllüküm mesûlün an raiyyetihî. Hepiniz çobansınız, güttüğünüz ‘sürüden’ mes’ulsünüz.” (Hadis.)

Akılsız varlıkları gütmek kolay; iş, akıllı varlıklara (insanlara) gelince zorlaşıyor. Her iki hâlde de güç gerekiyor; ilk hâlin gücü daha çok kaba kuvveti; ikinci hâlin gücü aklî kuvveti (akıllı bir stratejiyi) gerektiriyor.

Güç, hâkimiyet demek. Bu hâkimiyetin kaynağı nereden alınıyor, temel soru/n bu.

Modern demokratik devletler, bu gücü toplumdan (halktan) alır.

Bir de, halkın da içinde bulunduğu kâinatı yöneten Güç vardır : Tanrı.

Modern devletlerin dayandığı güç, tanrısal-metafizik bir güç değil, akılsal (aklî) ve fizikî/fiziksel bir güç; bu devletlerin asker ve polis güçleri var; bu devletler, kendine itaati temin için, ellerindeki gücü kutsallaştırıyor; bu güce, ‘seküler kutsal güç’ diyemiyoruz  çünkü sekülarizmin kutsalı olmaz; insanlar da kutsal olmayan bir güce kolay kolay “gönüllü” itaat etmez!.

Öyleyse seküler devlet, “yarı tanrısal” bir devlettir.” diyebilir miyiz?!.

Yarı tanrısal güçse, Tanrı da ortaklık kabul etmez!.

Ne yapacağız?!.

Ya Tanrı ile uzlaşacağız ya da çatışacağız!.

Uzlaşırsak, O’nu kabul edeceğiz. Bu kabul de, üç şekilde olmuş/oluyor, olabilir. 

1) Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya. Sen, göklerin Hâkim’isin, biz de yerin.

2) Biz, kalbimizle (ibâdetlerimizle) özel hayatımızda Senin Hâkim olduğunu tasdik ederiz, Sen bunlarla idare et!; gündelik (sosyal-siyasal-ekonomik) hayatımızdaki işlerimizi bize bırak, onlara karışma!.

3) Sen, hem göklerin hem yerin Hâkim’isin, bize rehberlik et, yol göster.

Tarihin hiçbir döneminde Tanrısız bir yönetim olmamış; bu üç şekilden hangisi olmuş derseniz, daha çok ilki ve ikincisi; üçüncüsü çook kısa dönemlerde gerçekleşmiş.

Üçüncü şeklin gerçekleştiği dönemlerde insanlara yol gösteren, rehberlik eden temel ahlâkî yasaları “Tanrı” belirlemiş, diğer yasaları, insanların yaşadıkları coğrafî-toplumsal şartlara ve imkânlara göre insanların maslahatlarına uygun olması için “insanların akıllarının” belirlemesi istenmiş; akıllarının dedim, tek aklın değil; bu, istişâre (şûrâ), geniş ölçekli toplumsal uzlaşı/uzlaşma, mutâbakat demek.

Yüce Güç, ana/temel ilkeleri (yasaları) belirler; tâlî güç (insanlar), o ilkelere uygun aklî ilkeleri (yasaları) ortaya koyarlar; bu uygunluk = taabbuddur (ibâdettir), kulluktur.

Ama, maalesef bu uyum/luluk neredeyse! sadece O’nun Elçilerinin sağlığında gerçekleşmiş; Elçiler göçünce, nefsini ilâh edinen tâğutların egemenliği (1. ve 2. durum.) toplumlara hâkim olmuş.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET